1960’ların sonunda TİP’ten çok daha küçük partiler olarak siyasal yaşama katılan muhafazakâr ve milliyetçi partiler ve onların mirasçıları bugün ülke siyasetinin temel aktörleri haline gelirken TİP’in kıymeti bilinemedi.

60 yıl önce işçilerin kendi partisi vardı!

Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) kuruluşunun üzerinden 60 yıl geçti. Kuruluş haberi ertesi gün gazetelerde birkaç satırlık yer bulabilen TİP, 1961-1971 dönemine damgasını vuran partilerden biri olacaktı. TİP 1960 sonrasında işçi sınıfının siyasallaşmasının ilk somut sonucudur. TİP gerek emek hareketi gerekse sol açısından uzun dönemli etkileri olan son derece özgün bir deneyimdir. 1940’lı ve 50’li yılların uzun bir enerji birikiminin sonucu olarak kurulan TİP, Türkiye işçi sınıfının tarih sahnesine çıkış hamlelerinin en önemlilerindendi. TİP gerek işçi ve sendikacılık hareketi gerekse sol açısından uzun dönemli etkileri olan özgün bir deneyimdi.

TİP’i kuran sendikacılar Batı işçi partilerinden ve özellikle İngiliz İşçi Partisi’nden esinlenmişti. TİP, sendikacılığın işçi sınıfının sorunlarını çözmeye yetmediğinin, mevcut partilerden işçilere hayır gelmediğinin ve işçilerin ayrı bir parti halinde örgütlenme ihtiyacının sonucu olarak da okunabilir. Parti kurucuları, TİP’in “ezilen işçi sınıfının haklarını korumak için” ortaya çıktığını ifade ediyordu. Bu geleneksel sendikacılıktan ve ana akım siyasetten kopuşun ifadesiydi.

Sanayi işçilerinin partisi

TİP kendinden önceki ve sonraki sol ve sosyalist partilerden ayrı, özgün bir yere sahipti. TİP, doğrudan hiçbir siyasal akımın düşünsel ve örgütsel devamı olmayan, işçilerin/sendikacıların kendi inisiyatifleri ile kurdukları bir partiydi. TİP dönemin önde gelen mücadeleci sendikacıları öncülüğünde kuruldu. TİP 1960’larla birlikte yükselen ve bir sınıf olarak varlığını kabul ettirmeye başlayan işçilerin ve özellikle de sanayi işçilerinin partisiydi.

Bir numaralı kurucusu, daha sonra DİSK’in kurucu Genel Başkanlığı da yapacak olan Kemal Türkler idi. 13 Şubat 1961 tarihinde kurulan TİP’in tümü sendikacı ve işçi olan 12 kurucusu şunlardı: Kemal Türkler (Türkiye Maden-İş Sendikası Genel Başkanı), Avni Erakalın (İİSB Genel Başkanı), Şaban Yıldız (İİSB Genel Sekreteri), İbrahim Güzelce (İstanbul Basın Teknisyenleri Sendikası Genel Sekreteri), Ahmet Muşlu (Türkiye Çikolata Sanayi İşçileri Sendikası Genel Başkanı), Rıza Kuas (Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı), Kemal Nebioğlu (Türkiye Otel ve Gıda İşçileri Sendikası- Genel Sekreteri), Hüseyin Uslubaş (İstanbul Yaprak Tütün İşçileri Sendikası Başkanı), Saffet Göksüzoğlu (İlaç ve Kimya İşçileri Sendikası Başkanı), Salih Özkarabay (İstanbul Basın Teknisyenleri Sendikası Başkanı), İbrahim Denizcier (Müskirat Federasyonu Başkanı), Adnan Arkın (İİSB İcra Kurulu Muhasip Üyesi).

Kurucuların hepsi de İstanbul İşçi Sendikaları Birliği (İİSB) yöneticisi ve üyesiydi. Türk-İş’in desteğini alamadan kurulan TİP, adeta bir İİSB partisi, İstanbul işçileri partisi (dahası sanayi işçilerinin partisi) olarak ortaya çıkmıştı. 1960 sonrasının ilk büyük işçi eylemi olan Saraçhane mitinginde TİP’li sendikacılar belirleyici role sahiptir. TİP’i kuran sendikacılar aynı zamanda sendikal harekette mücadeleci bir geleneği ve güdümlü sendikacılıktan kopuşu temsil ediyordu. Nitekim TİP’i kuran sendikacıların önemli bir bölümü 1960’lı yıllarda sosyal mücadelenin başını çekecek, sınıf eksenli bir sendikal gelenek inşa edecek ve 1967’de DİSK’i kuracaklardı.

Behice Boran parti kurma girişiminin sadece sendikacılardan gelmekle kalmadığını, bunların aralarına hiçbir aydın almamış olduğunu vurgulayarak, bu tutumun okumuş yazmışlara, kravatlılara bir güvensizlik belirtisi olduğunu yazmaktadır. TİP’in tüm kurucularının işçi/sendikacı olması onun en özgün yanı olarak ön plana çıkıyor. Kurucular yoğun politik deneyimleri olmayan ve Türkiye solunun geleneksel kadroları içinde yer almayan isimlerdi.

Ancak CHP ve AP eksenindeki Türk-İş liderliğinin desteğini alamadan kurulan TİP zayıf ve zor bir başlangıç yapmıştı. CHP’liler ve Yön’cüler tarafından gereksiz görülmüş hatta görmezden gelinmişti. 1961 seçimlerine giremeyen TİP, ilk yılının sonunda tarihe karışmakla yüz yüze geldi. İşte bu noktada tek başlarına yapamayacaklarını anlayan sendikacılar partinin kapılarını sosyalist aydınlara açtılar ve Mehmet Ali Aybar’ı genel başkanlığa getirdiler. Böylece TİP kâğıt üzerinde kalabilecek sıradan bir parti olmaktan çıkıp bir ümidin partisi oldu.

TİP’in kuruluşu CHP’de ciddi rahatsızlığa yol açtı. Bülent Ecevit, TİP’in kuruluşunu takiben CHP’nin yayın organı Ulus gazetesinde yazdığı yazıda TİP’in kuruluşuna karşı çıktı. Ecevit, Türk tarihi boyunca köklü ve gerçek bir sınıflaşma olmadığını, zümre, meslek ve servet ayrılıklarını sınıf ayrılığı ile karıştırmamak gerektiğini, sınıflaşma olmadığı için de sınıf şuuru olmadığını, ayrıca işçilerin sayısal olarak da az olduğunu ileri sürerek bir işçi partisinin gereksiz olduğunu iddia ediyordu.

TİP Mecliste

Radikal bir muhalefet yürüten TİP, bütün yasal olanakları kullanarak demokrasiyi genişletmeye, öte yandan halkın dilini konuşarak solun ve sosyalizmin meşruiyetini genişletmeye çalışıyor, işçinin-çalışanın sesini daha önce alışılmadık biçimde radyoda, mecliste ve meydanlarda yükseltiyordu. Türkiye’nin en demokratik seçimleri olarak nitelenebilecek milli bakiye esasına dayalı 1965 seçimlerinde 15 milletvekili ile Mecliste grup kurma imkânına kavuşuyor ve mutlak çoğunluğa sahip AP’ye kök söktüren bir muhalefet yürütüyordu. TİP’in 15 milletvekili arasında üç de işçi/sendikacı vardı. Bunlar Lastik-İş Başkanı Rıza Kuas, Gıda-İş Başkanı Kemal Nebioğlu ve Yol-İş Genel Sekreteri Şaban Erik’ti. TİP’li milletvekilleri Meclis’te etkin bir muhalefet sergilediler ve işçi hakları konusunda aktif çaba harcadılar.

TİP’i kuran sendikacıların önemli bir bölümü daha sonra DİSK’i kurdu. DİSK’liler TİP’liydi. Ancak DİSK TİP’in değil, sendikacıların kararıyla kurulmuştu. Daha sonra DİSK üyesi olacak sendikacılar ve DİSK örgütsel olarak TİP’ten bağımsızlığa büyük önem verdi. DİSK TİP’e seçimlerde destek verdi ancak TİP’i kuran sendikacılar siyasal alanda istedikleri etkiyi yaratamadı. DİSK’in ilk yılları tarihin ironisiydi. TİP çözülürken DİSK var oldu ve 1970’lerin ortasından itibaren yükselişe geçti. DİSK yükselirken TİP geriliyordu.

12 Mart 1971 yarı askeri darbesine karşı en net tutum alan güçlerden biri olan TİP, kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesince kapatılacaktı. TİP beklenenin aksine sınıf meselesi yüzünden değil Kürt meselesinin demokratik çözümüne ilişkin görüşleri nedeniyle kapatılmıştı. 60 yıl sonra Kürt meselesinin hâlâ gündemde olduğu düşünülecek olursa TİP’in öngörüsünü takdir etmek ve hakkını teslim etmek icap eder.

60-yil-once-iscilerin-kendi-partisi-vardi-841644-1.

“Umuttan yalnızlığa”

TİP 1965 seçimlerinde sağladığı başarıya rağmen kısa bir süre sonra içe dönmeye, solun kadim ve güncel sorunları etrafında saflaşmaya, zayıflamaya ve parçalanmaya başladı. TİP üç ayak üzerine kuruluydu: Sendikacılar/işçiler, sosyalist aydınlar ve Kürt aydınları. Ne yazık ki TİP, bu üçlü yapıyı ahenk içinde sürdürmekte başarılı olamadı. Kendi içine döndü. Sosyalist aydınların TİP’te artan etkinliği bir yandan TİP’in canlanmasına yol açarken öte yandan yeni sorunları da beraberinde getirdi. Sosyalist solun tarihsel ve kişisel çekişmeleri ile soğuk savaş atmosferinin yarattığı basınç TİP içinde ciddi kırılmalar yarattı.

TİP, giderek geniş bir emek partisi hedefinden uzaklaşmaya başladı ve bir süre sonra sendikacıların önemli bir bölümü geri çekildi. TİP, kapatıldığında çoktan sönümlenme sürecine girmişti. Sendikacılarla sosyalist aydınların ittifakı TİP’i ayağa kaldırmıştı ancak sınıf ayağının zayıf kalması nedeniyle TİP işçilerin partisi olamadı. Sendikacıların büyük bölümü kapatılana kadar TİP’te kalmakla birlikte TİP ile sendikalar arasındaki mesafe giderek açılmaya başladı.

1960’ların sonunda TİP’ten çok daha küçük partiler olarak siyasal yaşama katılan muhafazakâr ve milliyetçi partiler ve onların mirasçıları bugün ülke siyasetinin temel aktörleri haline gelirken TİP’in kıymeti bilinemedi. 1960’lar başlarken bir umut olarak doğan TİP, 1960’ların sonuna gelindiğinde sönümlenmiş, önemli bir olanak heder olmuş ve işçiler partisiz kalmıştı. Artun Ünsal TİP’in bu 10 yıllık öyküsünü anlattığı kitabına Umuttan yalnızlığa Türkiye İşçi Partisi adını verir. Keşke TİP’in 10 yılından çıkarılacak en önemli ders bu dönemin hatalarının tekrar edilmemesi olsaydı.