ÖDP’nin 15. yılı kutlandı; ne iyi. Ben de daha nice 15 yıllar diliyorum.

Bir gariplik de burada                 

Toplumsal hareketlilik var,

Siyasal karşılığı bulunamıyor

Sol partiler var

Toplumsal karşılığı bilinemiyor

Sol siyaset gurbette gibi

Arayanı var mı, yok mu sorulamıyor

 
ÖDP’nin 15. yılı kutlandı; ne iyi. Ben de daha nice 15 yıllar diliyorum. Diliyorum da, 15. yıllarla birlikte kutlanması gereken başka şeyler olması gerektiğini de bir kenara bırakamıyorum.

Bırakamadığımdan da, “duyan, hele aldıran pek yok” ama olsun diyerek sesli düşünmeyi, konuşmayı sürdürüyorum. Geçen hafta, bu ülkede farklı nedenlerle ortaya çıkmış toplumsal bir hareketliliğin varlığından yola çıkarak solun bu hareketlilikle buluşmasının siyaseten bir anlamı olacağından söz etmiştim.  Sol zaten bu sorunlardan ayrı değil, kuşkusuz.  Söylemek istediğim bu sorunlar ve kitlelerle buluşmanın söylemle değil, daha doğrudan olmasıydı.

Tekrar olacak, ama olsun.  Sol partiler hemen bu seçimlerde adaylarını toplumsal muhalefetin farklı cephelerinden seçseler ve bu adaylarla seçime gitseler, bu siyasal tavrın hem seçim sonuçlarını etkileme olasılığı olabilir hem de bu aday belirleme solun siyaset yapma biçimi ve demokrasi anlayışını ortaya koyma açısından anlam taşıyabilir, demiştim. Özetle toplumsal sorunları ortaya koyup sahip çıkan, siyaset yapma biçimi ve demokrasi anlayışını haklı olarak eleştiren “sol”,  farklı davranma sorumluluğuyla da karşı karşıya. Bugüne dek aldığı seçim sonuçları da düşünülürse, bu yola gitmekle hem siyaset yapma  biçiminde farklılık yaratacak hem de toplumsal muhalefetin yükseldiği konu ve bölgelerde bir seçim şansı da bulabilecekti.

Bana denemeye değer görünüyordu. Sonuçların ne olacağı bilinemese de, siyasete güvensizliğin epeyce fazla olduğu bir ülkede bu siyaset yapma biçiminin bile solun siyasal alanda varlık kazanması açısından bir anlamı olacağını düşünüyordum.   “Demokrasinin demokratikleşmesi” gibi şık, ama konuşulmaktan öteye gitmeyen söylemleri, solun siyaset anlayışını ve işleyiş biçimini değiştirerek gerçeğe dönüştürebilmesi mümkün demek istiyordum. 

Ne oldu? Ütopik bulan birkaç mesajdan başka, ne ses, ne seda var.  Bir dolu sol, bir dolu örgüt, bir dolu parti; örgütsel mücadele içinde olanlar, solun âlâsını bilenler varken, solun ne yapacağını konuşmak sana mı düştü dediler; yok şöyle olsaymış, böyle olsaymış diye hayaller kurmak da ne oluyor diye boş mu verdiler? Bilemiyorum. Belki, okunduğu ve üstünde düşünüldüğünü varsaymak bile iyimserliktir. Bunca işin arasında… bunca “bilen” arasında…

Ancak daha önce da yazdım. Bu ülkede ve bu dünyada olup bitenler solu konuşmayı gerektirirken susmak mümkün mü? Mümkün olsa da doğru mu? Ya da konuşmayı, bitmeyen sorunlar, yapılan yanlışlara yönelik günlük eleştirilerimizi dile getirmekten mi ibaret sayacağız? Karşının yanlışlarının değil, bizim doğrularımızın asıl olduğunu bilmiyor muyuz?  

Evet, her gün dile gelen birçok sorun, yollara düşen, derdine çare arayan birçok insan var. Daha dün Torba Yasası’na karşı ülkenin her yanından gelen işçiler Ankara’ya yürüdüler; geçen yıl da Tekel işçileri aylarca çadırlarda yaşamışlardı; işsizler yürümeye kalksalar şehirler almaz; dereleri, toprakları, ormanları kapitalist mantığa teslim edilen köylüler yürüse yer gök dolar. Ya çalışsa da yoksulluktan kurtulamayan milyonlarca insan…

Ama bu insanların hepsi yollara dökülse de, -olur mu, olmaz mı bir yana- hak arayan, daha iyi yaşam isteyen, eşitlik, adalet peşlinde koşan bu insanların derdine çareyi sokakta değil, siyasette bulacağımızı da biliyoruz. Bu nedenle siyaseti “işler” hale getirmek birçok insanı çok ilgilendiriyor.

Evet, yıllardır sağ iktidarların elinde hak da, adalet de, eşitlik de, demokrasi de un ufak oluyor; siyasetten de umut kesildiği ortada. En başta siyaset ve ekonominin birbirinden ayrı olduğu masallarıyla, avutulduğumuz açık. Bu nedenle siyasetçilere duyulan güvenin yerlerde süründüğü, 2007’den 2009’a uzanan iki yılda demokrasiye olan güvenin de yarı yarıya azaldığı da (% 29 dolayına inmiş) ortaya çıkmakta.

Yine de, siyaset ve demokrasiye burun kıvırmak yerine, siyaset ve demokrasinin kusur ve eksikliklerini hedef almak, siyaset ve demokrasiyi bugünkü sakatlıklarından kurtaracak çareler düşünmekten başka yol yok. 

Bunun öncelikle sola, solda olanlara düşen bir sorumluluk olduğunu düşünmek de doğru olur.  Güney Amerika örneğinde olduğu gibi, sol demokrasiyi toplum ve sorunları adına kullanma başarısı gösterdiğinde olumlu sonuçlar alınabilmekte. Bu ülkede de solda siyaset yapmaya girişmiş olanlar, ideolojik duruşları ve yaşanılan deneyimleri bir yana bırakmadan, siyaseten güçlenmenin kuramsal, pratik, politik yanıtlarını aramak durumundalar.

Değişen koşullar, ya da solda yeni arayışlardan söz edilmesine karşı çıkanlar hep var. Ancak bugün, “marjinalliği” kabul etmek,  “kendi bildiğiyle kavrulmayı” özgün bir duruş saymak anlamına gelen bir soldan çok, bu kadar dert varken bu kadar bigânelikten sıyrılmak isteyen, bunun için de uygun yanıtları kendinde arayan sola ihtiyaç var.   

Kısacası, birbirimizden ne kadar ayrıştığımız konuşmak yerine, solu siyasal anlamda güçlendirmenin, siyasete sol bir güç katmanın yollarını aramak  gerekiyor.  Önerim de, bu konuda düşünülebilecek yollardan biri; daha bir çok şey düşünülebilir. Solun, “sol olmak ve solda olmak” adına kendine, bu topluma, hatta dünyaya ilişkin sorumluluğu öne alındığında bunların uygulanma şansı olabileceğini de biliyorum. Ne zaman, nasıl o