Çocuk yaşta Karaköy vapurundan inip teyzeme gitmek için Aksaray-Fatih dolmuşlarına binmişliğim çok. İstanbul-Antakya arası uzun süren otobüs yolculukları nerdeyse bir ömür sürerdi. Gece sabaha karşı mola yerlerinden biriydi Aksaray. İki Aksaray da anılarımda ne güzel yer etmiş. Birinde çocuk sevincim, diğerinde uykunun en derin yerinde bölünmüş olmanın mahmur, ama keyifli hatırası aklımda. Şimdilerde iğrenti uyandıran bir AkSaray imgesi var orta yerde! Yazık bugünün çocukları AkSaray deyince böyle tatlı anmayacaklar geçmişlerini…

AkSaray’ın varlığı hepimiz için önemli. Kimi için devletin gücünü, heybetini simgeliyor; henüz aklını yitirmemişler içinse bulunduğumuz sürecin görgüsüzlüğünün ve saldırganlığının göstergesi! Görgüsüzlük elbet şaşırtıcı değil, tüm Ortadoğu hükümranlarının bu türden abartı düşkünü olduğunu biliyoruz. Bizim 21. yüzyıl sultanı imrenmiş belli ki onlara. Hani neoliberal atmasyon bir ideolojileri vardı ya, bu hal ve bina  uygun tüm bu saçmalığa. Üstelik içinden geçilen süreci yazacak tarihçilere de önemli bir kaynak. Mimari bayağılığın, ucuz kudret gösterisinin, devleti kutsamanın ve zorbalığın kalesidir AkSaray! Orada oturan, girip çıkan, konuk olan, bir biçimde yolu düşen herkes bu çirkinliği üstüne bulaştırır.

İmparatorlar, padişahlar her yapının büyük olmasını ister. Bu bir gizlenmedir; çoğu zaman korkaklığı örter bu yapılar, adaletsizliği saklar ve düzenin bütün çürümüşlüğüne çatı olur. Kapı açılsa, içeriye ışık vursa, aydınlık karşısında pul pul dökülür apoletler… Gösteriş, ihtişam, esasen bir düşünsel ve ahlaki sefaletin simgesidir. Kendinden, fikirlerinden, dünyaya bakışından emin kimse böyle bir çatı altına girmek istemez. Tersine kolay ulaşılmayı yeğler. Üstelik halkı acılarla boğuşurken, yoksulluk alabildiğine sürerken, bu gösterişli yaşam utandırır adil yöneticiyi. Devlet kutsaması üzerinden bu 21.yüzyıl gülünçlüğü maskelenemez. Yazık…

Saray inşa ettiren kişi, mutlaka soytarıları düşünmüştür. Elbet gelişen, yepyeni Türkiye’nin soytarıları da farklı olacaktır. Biçim biçim, renk renk ve utanmazca! Soytarının görevi iktidar sahibini eğlendirmek, sürekli onu hoşnut edecek gülmeceler bulmaktır. Arada bir hiciv yoluna başvuranların başı vurulur. O halde bu dönem soytarısı bu bilinçte olmalı ve görevini yerine getirmelidir. Kimdir peki bu soytarılar?

Yeni Türkiye tarihçileri bunlardan sayılabilir. Olmayan, saçma sapan bir tarih yazarak, sultanı meşru bir zemine oturtmak en büyük görevleridir. Ne dedikleri gibi bir cihan fatihidir söz konusu olan sultan, ne de adil, dürüsttür. Ama kayıtlara böyle geçmesi gerekir. Diğer bir soytarı türü gazeteci kılıklıdır. Göğsünü siper eder sultanına ve buyruklarını sorgusuz ulaştırır halka. Kimi zaman ağzından köpükler saçarak anlatır bu haklı davayı! Dava nedir, diye sorsanız, bilmez, bilemez. Soytarı sus payını düşünür ve sultan tarafından başının okşanması dışında beklentisi yoktur. Varlığı ona armağandır. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Açın televizyonları soytarı işadamları, sanatçılar, din adamları sıra sıra geçit yapmaktalar. Sultan, soytarısı olmadan sultan değildir. Eğer bir saray varsa, elbet sultan olacaktır; eğer bir sultan varsa, soytarı da olacaktır.

Bu dünya kimseye kalmayacağına göre, gün gelecek şimdinin sultanı da iktidarını devredecek. İşte o vakit bu AkSaray ne olacak iyi düşünmeliyiz. Kimi üniversite yapalım, diyor. Bazısı yıkalım istiyor. Benim önerim müze olması yönünde. Dönemin tüm olup biteni bin odada sergilenmeli… Uydurma davalar, Roboski, Gezi’de katledilen çocuklar, yolsuzluklar ve daha niceleri yer almalı AkSaray’ın koridorlarında, odalarında… Eminim yaşanan dönemi anlatmak için 1000 oda az gelecektir. Bu müze ücretsiz gezilmeli ve ibretlik olmalı. Nasılsa hep birlikte, halkın parasıyla yapmadık mı orayı?

Belki o vakit çocuklarımız AkSaray travmasından kurtulabilir.