Dünya önümüzdeki süreçte milliyetçilik belası, kapitalist dincilik akımları ve en önemlisi yeni bir ideoloji yaratma savında olan...

Dünya önümüzdeki süreçte milliyetçilik belası, kapitalist dincilik akımları ve en önemlisi yeni bir ideoloji yaratma savında olan post-post modern yetenek yoksunu düşünürlerin zırvalarıyla boğuşacak. Artık bu açıklıkla belli oldu. Peki biz bu döneme hangi hazırlıklarla giriyoruz? İşte size biraz sezgisel, biraz bilgiye dayanan, ama çokça acı deneyimlerle beslenmiş bir resim çalışması…

GÜL’ÜN İKİNCİÇALIMI

Abdullah Gül’ün içindeki ihtirası kolay dışa vurmadığını, bize hoşgörü görüntüsü verirken, düşünce balonu okumayı bilenler için başka bir gündem peşinde koştuğunu söylemek fazla bir iddia olmaz. Geçen gün TARAF gazetesine söyleşi veren başbakan gazetecisi Akif Beki (ya da DE Kİ) “Tayyip Bey yalnız adam” diyor. Akif beyin bu saptamasına katılırım. GÜL bir proje adamı, kadro hareketi ürünü… Çevresinde kurmayları, geleceğe yönelik hazırlık yapan think-thank çi gazetecileri, okyanus aşırı dostları, cemaati var… Bir de uyanık tabii… Nasıl mı?

Erdoğan, Genelkurmay’la uzlaşıp, devletin Kürt siyasetini yaşama geçirmeye karar verdiği gün maçı kaybetti. Önce ABD Kürdü Barzani’yle dağdakileri yalnızlaştırma kararı aldı, ardından da DTP’ye açıktan savaş açtı. Bırakın göz göze gelmeye, onlar benim muhatabım değildir noktasına getirerek işi, askerden aferin aldı! Aldı da ne oldu? Önce liberaller öfkelendi başbakana ve “Paşasının başbakanı” diye manşetten bir şamar yedi, ardından da sandıktan tarihi hezimet çıktı! Bu süreçte sayın Gül ne yaptı?

Çankaya kapılarını DTP’lilere açtı, başbakan mahalle kabadayılığı yaparken, o gönüllerin demokratı oldu. Tayyip beye ilk çalım buydu. GÜL-Erdoğan geriliminin de en somut örneklerinden biri…

Başbakan’ın uzun erimli planları olmadığını biliyoruz. Davos fatihi kampanyası, unutkan milletimizin anılarındaki yerini çarçabuk aldı. Yeni bir kahramanlık için fırsat kollayan Başbakan, bu kez NATO’ya kafa tuttu. Prag’ta toplanan küresel sömürge-savaş aygıtı yöneticileri muhtemelen kendi içlerinde ‘Bu herifte baydı’ türünden konuşmalar yaparak, sözde Tayyip beyi ikna turlarına başladılar. Tayyip bey karikatür meselesini ve Roj televizyonu olayını unutmamıştı. ‘Olmaz’ diye tutturmuştu. Zirveyi kilitleyip gündem adamı olacaktı. Ama olmadı, olamadı… Çünkü orada sayın GÜL vardı…

Batıda hızla değer yitiren öfkeli Tayyip beyin durumunu en iyi GÜL biliyordu. Rasmussen’den büyük tavizler alarak(!), bu savaş örgütünde beyefendinin sekreter olmasını onayladı. Başından beri bu anı bekler gibi bir hali vardı sanki. Tayyip bey; “Büyük tavizler aldık. İslam aleminden özür dileyecek, Roj TV kapanacak ve yardımcısı bizden olacak” diyerek vaziyeti idareye kalktı ama; bay Rasmussen ‘Medeniyetler Yılışması’ toplantısında bunlardan hiçbirini yapmadı… Bırakın özür dilemeyi, mağrur, biraz da gırgır geçer gibi herkesi oyaladı. Gül’ün ikinci çalımı gol getirmişti. Son Osmanlı sultanı Recep Tayyip Erdoğan yapayalnız kalmıştı ortada… Ama Allah’ın tokadı yok diyenler, kolu sargılı NATO genel sekreterini görünce kıskıs gülmeyi başladı! Allah’ın tokadı vardı…

BİR TASARIM HARİKASI!

Obama’nın ülkemizi ziyareti, Meclis’te bir Hoolywood yıldızı ağırlamaya gelen vekillerin elleri patlarcasına alkışlarıyla taçlandı. Yeri geldiğinde Hüseyin’i öne çıkaran, işine geldiğinde ‘ben Barack’ım’ diyen başkan, ne şiş yansın ne kebap ziyaretinde yapması gereken her şeyi yaptı, söylemesi gereken her şeyi söyledi ve bizim geveze medyamıza da yeterince malzeme vererek uçtu gitti. Ama esas kapalı kapılar ardında ne aldı, ne verdi onu yakında göreceğiz… Biz tahminimizi söyleyelim…

Maliyeti en düşük asker bizimki! Soros’un deyişiyle “En iyi ihraç malı” da askerler… Kar, kış, kıyamet demeden, gıkı çıkmadan görev yapan, itiraz bilinci olmayan ve sürekli üreyen bir topluluk bu! Bunu iyi bilen ABD’li kurmaylar Afganistan, Hindistan, Pakistan bölgesinde ve muhtemelen Irak’ta önümüzdeki süreçte bizim askerleri kullanmak istiyor.

Cari açığı almış yürümüş, borç batağında boğulmak üzere olan ve tarlanın özelleştirmelerle iyice düzleştiği bir dönemde, üstelik imanlı bir milletin evlatlarının coniler yerine ölmesi hem kolay, hem de düşük maliyetli! Üstelik iktidar ve muhalefetin NATO, AB, ABD ve küresel kapitalizm hakkında görüş farklılıkları da yok. Yani iktidar değişikliği; sadece ülke kamuoyuna Batılı Barack olarak mı seslenmek gerekecek, yoksa Müslüman aile çocuğu Hüseyin olarak mı, ona karar vermeyi belirleyecek, hepsi bu…

Diyeceğim; teni siyah, içi beyaz başkan tüm bu bilgilerle donatılmış olarak; hem atanın huzuruna çıktı, bolca laiklik vurgusu yaptı; hem İslam aleminin gönlünü alma hamlesini yerinde yaptı; hem de dost ve müttefik olarak başımızın beladan kurtulmayacağı mesajını netlikle verdi! Liberaller memnun, İslam soslu hükümet mutlu, laikler göbek atıyor, sosyalistler yasta! Onları ciddiye alıp, paylarına düşen bir boncuk vermedi tasarım harikası başkan! Eh mecliste bir sosyalist yoktu ki, tarihe kayıt düşecek bir tepki verebilsin!

KISSADAN HİSSE…

Küresel iklim dünyada dolaşan paranın salt Amerikan doları olmayacağı izlenimi uyandırıyor. Güney Amerika’da huzur bozan sosyalistler, yanı başımızdaki tuhaf adam Ahmedinecad, fiyakasını bozuyor dev sömürge imparatorluğunun. Anlaşılan Bush’un kötekle hizaya getirme devri geçici bir süre askıda, şimdilerde sevimli, içten, dost Hüseyin dönemi! Bu süreçte parayı ve popoyu toplayamazsa ABD, belki de hüzünlü bir vedayla aramızdan ayrılacak. Elbet Marx’ın hınzır gülümsemesini de görür gibiyim!

Recep Tayyip bey rüzgarın farklı estiğini algılıyor mu, emin değilim. “Bu dünya sultan Süleyman’a bile kalmaz!” sözü bu günler için söylenmiş sanki!