Google Play Store
App Store

AKP’nin en üst karar mercii Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) üyesi ve Sivil Alan Platformu Başkanı Ayhan Oğan’ın CNNTürk’te katıldığı programdaki sözleri tartışma yarattı. Oğan, CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın OHAL ile ilgili konuşmasına karşılık olarak şu ifadeleri kullandı: “Şimdi biz yeni bir devlet kuruyoruz, beğenin beğenmeyin bu yeni devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır.”

Sivil darbenin itirafı gibi

Oğan’ın sözleri, AKP kadroları ve Saray’ın ‘nihai niyetini’ ortaya koyması açısından çok önemli. Öte yandan bu sözler sadece Anayasal düzene karşı açıkça bir suç niteliği taşımıyor, OHAL’in esas ve en önemli amacını da bir kalemde ortaya koyuyor. Engellenen 15 Temmuz darbesinin ardından 20 Temmuz’da fiili olarak hayata geçirilmeye başlanan sivil darbe de böylece bir kez daha somutlaşıyor.

AKP, MKYK üyesi Ayhan Oğan’ın sözleri yanlışlıkla sarf edilmiş değil. Gayet sistematik olarak yürütülen bir kurgunun parçası. ‘Yeni Türkiye’ ve ‘Tek lider’ felsefesinin giderek, soyut kavramlar olmaktan çıkarılarak kurumsallaştırılmasının bir göstergesi. Hedefe vurgu!

Hızlandırılmış program!

Kısa süre içinde yaşanmış olanlara bakmak bile, ‘yolculuğun’ hızlandırılmış olduğunu, yıkılarak kurulması planlanan devletin ve cumhuriyetin nasıl bir şey olduğunu da gösteriyor. Eğitimin tarikatlara emaneti, müfredata cihat dersi sokulması, müftülüklere nikâh yetkisi verilmesi, bilimselliğin sistemli olarak reddi, evrim teorisinin ders kitaplarından çıkartılması, yandaş medyada daha sık yapılmaya başlayan İslam hukuku ile ilgili haberler konuyu özetliyor. Kamu arazilerinin peşkeş çekildiği MEB ve Ensar Vakfı arasındaki protokol uygulamaları tartışmaya yer bırakmıyor.

Şeriat çatısında tek adama dayalı bir rejim inşasına doğru koşmak istedikleri açık. ‘Hızlandırılmış programa’, toplum mühendisliğini ekleyebiliriz. Anıtkabir’de dua merasimi gibi uygulamalar önemli.

Türban mağduriyetinden, kıyafeti için sokakta şiddet gören kadına

Bununla birlikte AKP siyaseti 15 yıldır alışık olduğumuz üzere yol haritasını yine kadın üzerinden çiziyor. Rejim inşasının başında, türban konusunda ‘mağduriyet objesine’ dönüştürülen kadına yönelik daha tehlikeli adımlar atılıyor. Giydikleri yüzünden, sokakta şiddet gören, sistematik baskıya uğrayan kadınların sayısı artıyor. Kanaat önderi fetvacılar, kadınlar konusunda utanmaz fikirlerini beyan etmekte sakınca görmüyor. Hiçbiri tesadüf değil... Şüphesiz kadınların büyük yara aldığı bu şiddet ortamı ve toplum mühendisliğini, ‘şeriat’ın ayak sesleri tartışmalarının bağlamından koparmak çok zor.

Bir taşla iki kuş: Rejim değişikliği ve çatışma

Türkiye’de yıllardır, toplumun akıl sağlığını kaybetmesine yol açan bir kutuplaşma ortamı var. Değişimin, bu kutuplaşma üzerinden yürüldüğüne de tanık oluyoruz. Bir yandan kurumlar hallaç pamuğu gibi atılıp anti laik uygulamalar sıklaşırken, diğer yandan sinir uçlarıyla oynanan toplum cephelere bölünüyor. Erdoğan’ın 2014 yılından beri hiçbir seçimi ‘barış’ üzerinden kazanmadığına bakılınca, bir taşla iki kuş vurulduğu anlaşılıyor. Rejimi değiştirerek, başkanlığa yürümek!

İzmir marşı hoşuna gitti!

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, önceki gün Fenerbahçe’nin Sturm Graz ile oynadığı maçı statta izlemeyi tercih etti. Taraftar, Erdoğan maçtayken mesaj verdi. İzmir Marşı söylendi. Bundan dolayı Erdoğan’ın moralinin bozulduğu, yüz ifadesinin değiştiği yorumları yapıldı. Bilakis... Erdoğan, çizdiği yola uyumlu olarak bundan hoşlandı. Gerginlik kültürüyle, kendi kitlesine mesaj verip, oyların avucundan kayıp gitmesini engelliyor.

Erdoğan seçim kaybeder mi?

Türkiye’de son bir haftada olanları değerlendirerek, 2019’un yol haritasını da anlayabiliriz. Toplum seçimlere, laiklik temeli üzerinden bir gerginlik ile yürütülecek. Din artık hem bir amaç hem de araç. Bu arada; yavaş yavaş ‘bugün seçim olsa ne olur’ tartışmalarının ateşlendiği de görülüyor. Anket firmaları fikir beyan ediyor, adaylar üzerinde konuşuluyor. İlginç ve anlaşılmaz bir şey var. ‘Erdoğan seçimi yüzde 49’la kaybeder gibi anketler’ var. Oysa artık gerçekler üzerinden konuşmalı! Çünkü Erdoğan’ın değil yüzde 1’le yüzde 5’le kaybettiği seçimi Yüksek Seçim Kurulu (YSK) aynı oy oranıyla kazanır. Her şeyden önce bu realitelerin tartışılması ve çarelerinin bulunması şart.

Nasıl bir devlet?

‘Nasıl bir devlet’ tartışmasına geri dönelim. Aslına bakarsanız, garabetin büyüğü de burada. Kurulması öngörülen şey dinle de çok örtüşmüyor çünkü. Her türlü yozlaşmanın patlama yaptığı bir dönemden geçiyoruz. Vakıflarda, kuran kurslarında çocuk istismarından geçilmiyor. Haberlerin toplumsal şaşkınlık yaratmasını beklemek bile iyimser bir ruh haline dönüştü. Olmayacak şeyler yaşanıyor.

30 Temmuz Pazar günü Adana’da 11 yaşında bir çocuğu arabasına alıp portakal bahçelerinde istismar eden, D.A. polise yakalandıktan sonra karşısında gördüğü gazetecilere kızıp şunları söyledi:

“Sizde utanma var mı? Benim yanımda mıydınız? Sizin torununuza mı yaptılar?”

Nasıl bir devlet tartışması, neredeyse model olan bu yozluğa bakarak da cevaplanabilir.