Hükümet bütün uyarılara rağmen, kendisi ve destekçileri dışında neredeyse herkesin karşı çıkmasına karşın aktif ve geniş katılıma,

Hükümet bütün uyarılara rağmen, kendisi ve destekçileri dışında neredeyse herkesin karşı çıkmasına karşın aktif ve geniş katılıma, tartışmaya ve mutabakata dayalı köklü Anayasa değişikliğine, demokratik bir Anayasa yapılmasına yanaşmıyor. Tersine otoriter yöntemlerde ve faydacı bir anlayışla Anayasa değişikliğinde ısrar ediyor.
Anayasa değişikliği paketi  kapsamı, içeriği ve hazırlanma yöntemi bakımından sorunludur; demokratikleşmeye değil toplumsal gerginliğin ve kutuplaşmanın artmasına hizmet edecektir. Türkiye’nin demokratik yeni bir Anayasa’ya ihtiyaç duyduğu tartışma götürmez. 12 Eylül askeri darbesinin ürünü 1982 Anayasası’nın bütünüyle değiştirilerek eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik ve sosyal bir anayasa yapılması şarttır. Ancak böylesi yeni  bir anayasa,  tüm siyasi partilerin ve toplumsal örgütlerin aktif olarak katılacağı, en geniş mutabakatı hedefleyen demokratik bir süreçle oluşturulabilir. Oysa iktidarın dayatmacı ve rövanşist tutumu yeni bir Anayasa yapılması için gerekli iklimi ve önkoşulları ortadan kaldırıyor.
Anayasa değişikliği paketi zamanlaması, eklektik yapısı, içerdiği otoriter ve anti demokratik düzenlemeleri ile baştan aşağı faydacılık kokuyor. Ancak paketin bu faydacı yapısını örtmek için içine çok sayıda makyaj unsur eklenmiş durumda.
Bu makyajlardan biri de kamu görevlisine tanınan sözde toplu sözleşme hakkıdır. Grevsiz toplu sözleşme hakkı bahşetmişler! Tıpkı ıslatmayan su, yakmayan ateş gibi. Grevsiz toplu sözleşme hakkı yer alıyor taslakta. Maksat kamu çalışanının aklını çelmek olsa gerek. Anayasanın 53. Maddesine bir Uzlaştırma Kurulu koymuşlar. Masada sendikaların talebini hükümet kabul etmezse doğru Uzlaştırma Kuruluna! Uzlaştırma Kurulu kararı kesin. Bu da toplu sözleşme hakkıymış!
Anayasa gibi temel bir konuda uzlaşma aramayan, mutabakat aramayan hükümet kamu görevlisinin grev hakkını gasp edip “tek yol uzlaştırma kurulu” diyor. Anayasada uzlaşma ama toplu sözleşmede uzlaşma mecburi.
Anayasa paketi Venedik kriterlerine dayalıymış. İşte bir AKP klasiği daha! İşine gelen Avrupa kriterini al, işine gelmeyeni elinin tersiyle it. Çalışma Bakanı bir kaç gün önce sendikal yasalarda yapılacak değişiklkler için “biz ILO kriterlerinden yanayız ama taraflar kendi aralarında uzlaşamıyor. Aralarında uzlaşırlarsa biz hükümet olarak ILO normlarında yasalar için hazırız” mealinde laflar etmiş. Peki, bu ne perhiz bu  ne lahana turşusu. Sendikal yasalarda ILO kriterleri açısından zorunlu olan değişiklikleri yapmayıp, taraflar uzlaşsın diyerek topu taca atanlar, sıra Anayasaya gelince uzlaşmayı hatırlamıyor.
Mesele aslında şu: İktidar partisi doğrudan ucu kendisine dokunmadıkça hiç bir anti-demokratik kuraldan ve yasadan rahatsız değil.  Ama kendi iktidar alanını daraltan, onu sınırlayan her uygulamadan ve kuraldan fevkalade  rahatsız. Örneğin Danıştay’dan rahatsızlar. Çünkü idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olmasını istemiyor. Ah o Danıştay değil mi Tekel işçilerini haklı çıkaran, özelleştirmelere taş koyan!. O Danıştay değil mi nice ballı ihaleleri iptal eden! Bu yüzden “yargı reformu” ile yargının idareyi denetlemesi engellenmeli. Meslek odalarından rahatsızlar. Çünkü odalar hükümet uygulamalarını dava ediyor, taş koyuyor ve bir kısım medya ve yazardan rahatsızlar... Ücretsiz ulaşım hakkı isteyenlerden rahatsızlar. Listeyi uzatmak mümkün...
Ama artık YÖK’ten rahatsız değiller. Milli iradeden dem vururlar ama üniversite çalışanlarının kendi rektörlerini seçmelerine tahammül edemezler. Üniversite iradesinin ürünü olarak seçilenleri atamazlar. 12 Eylül kalıntısı antidemokratik yapıyı değiştirmezler. Siyasi partileri tek adam sultasına sokan Siyasi Partiler Kanunu ile bir dertleri olmaz. İşçinin sendikasını özgürce seçmesiyle ilgilenmezler. Milli irade derler ama azınlık oyu ile millet adına Anayasa değiştirmeye kalkışırlar. Seçim barajlarıyla bir dertleri yoktur. Listeyi uzatmak mümkün...
Demokratik bir Anayasa ve demokratik bir seçim yasası olsaydı ancak koalisyon ortağı olabilecek olanlar şimdi mutlak bir hakimiyete sahip. Muktedirler ve bunu pekiştirmeye çalışıyorlar. 1982 Anayasasından kurtulmak lazım Bu şart. Ama bu Anayasayı var eden onca kurum ve uygulama yerli yerinde dururken sadece iki yargı kurumunun burnunu sürtmek için yapılacak anayasa değişikliğine destek vermek başkalarının kestanelerini ateşten almaktır.
Evet, 12 Eylül Anayasa’sı çöpe atılsın istiyoruz ama bir şeytanın kucağından inip diğerine oturmak da akıl işi değil.