Türkiye’nin yönetimini ele geçiren/iktidarı alan kim olursa olsun muhaliflerden pek hazzetmezler. Eskiden böyleydi, şimdi de farklı değil. Eski muktedirler ile yenileri arasındaki en önemli fark, ikincilerin çıtayı bir hayli yükseltmiş olmalarında…

12 Eylül döneminde (1980) askeri cuntanın lideri General Kenan Evren 1961 Anayasası’ndan muzdaripti. Şehir, şehir dolaşır durmadan konuşurdu:

-Sevgili Muğlalılar, Adapazarlılar, Kastamonulular, Edirneliler, Ardahanlılar, bu Anayasa bize bol geliyor!

Sonunda daraltılmış haliyle 1982 Anayasası ortaya çıktı. 1961 Anayasası’na göre bir hayli geriye gidilmişti. Evren yine hoşnut değildi. Bu sefer de Anayasa’yı eleştirenlerden şikayetçiydi:

-Düşünsenize bir yazar Anayasa hakkında 38 yazı yazabiliyor!

Söz konusu yazar hukukçu Uğur Mumcu idi. Sonunda Anayasa uygulamaya konuldu. Anayasayı hazırlayanlar, beğenenler, beğenmeyenler, çekimserler, muktedirler, münafıklar hepsi Anayasaya uydular!

Askerler böyleydi de sivilleri farklı mıydı? Süleyman Demirel, Turgut Özal gibi sağın yıldızları da 1962 Anayasasının özgürlükçü özelliklerinden askerler kadar nefret ediyorlardı.

Aradan iki on yıl geçti. Bir benzeri daha önce görülmemiş, tarihin “en sivil siyasi hareketi” olarak AK Parti sahneye çıktı. Sivil hareket, sivil bir anayasa arzu ediyordu. Kulağa da çok hoş geliyordu. Bir takım gelişmeler de bazılarına “sahici demokrasiye mi geçiyoruz?” dedirtti.

Gel zaman git zaman en sivil hareketin eşsiz lideri halkoyu ile Cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa’da yer alan “tarafsızlık” ilkesine sadık kalacağına yemin etti. Üç gün sonra son derece samimi duygu ve düşüncelerini kamuoyuna arz etti:

-Ben bu Anayasaya uymam, tarafsız kalmam mümkün değildir!

Önce bir şaşkınlık oldu. Sonra “Eh ne yapalım?” dendi. Cevap yine tarihin en sivil hareketinden geldi:

-Yeni bir Anayasa yapalım!

Yenisi olana kadar da eskisinin bazı maddelerini siyasi hedeflerimiz doğrultusunda değiştirelim görüşü hâkim oldu. Sandıklar ortaya çıktı. Referandum yapıldı. Kıl payı farkla lidere uygun bir Anayasa meydana geldi. Bir müddet böyle gitti. Tarihin en sivil hareketi yeni bir hamle yaptı:

-Biz bu Anayasa’ya da uymuyoruz!

Peki, ne yapacağız?

Şimdi ülke, kara kara bunu düşünüyor. Tarihin en sivil hareketi içindekiler de bu karamsarlıkla hemhal vaziyetteler:

-Bize göre yeni bir Anayasa yapılsa bile…

-Eeee?

-Biz ona da uymayabiliriz!

Bu “içtenliğe” şapka çıkartmak az gelir. Kamuoyunu hazır hale getirdikten sonra –yani zamanı gelince- esas düşünceler de ortaya çıkabilir:

-Anayasayı kaldıralım!