Günlerdir olup bitenleri tutarlı bir mantık içinde kavramak için türlü biçimlerde akıl yürütüyorum. Öteden beri bildiğimiz kimi kavramları, olayları bir araya getirerek bir sonuç elde etmeye çabalıyorum. Olmuyor. 

Devlet nasıl bir yapıdır? Nereye kadar hukuksuzluğa, kural tanımazlığa, sadece devlet olduğu için meşruiyet sağlar? Derin organizasyonlar içinde olan devletin karanlık yüzüyle, meşruiyetini halkın oylarından alan ve açık toplum olmakla övünen yüzü arasında ne tür bir ilişki vardır? Hukuk kişiye ya da kurumlara özel olarak biçimlenebilir mi? Devlet adına suç işlemek ne demek? Gücünü yasalardan almayan, bir kişinin iki dudağına sıkışan iradeye demokratik bir düzen nasıl olur da teslim olur? Devletin tarikat, cemaat ve benzeri ilişkilerle biçimlenmesi halinde hangi itiraz yolları bulunur? Eğer bu yollar tıkanmışsa birey kendini nasıl korur? En önemlisi, eğer günün birinde keyfiyet bir siyasal yöntem haline gelirse, artık o ülkede huzur olur mu? 

 

SORULARIN BASİT YANITI

Bu soruları sahiden sorup, samimi bir yanıt aradığımı sanmayın. Olağanüstü koşullarda olduğumuzu biliyorum elbet. Ancak bu ülkede olağan koşullar oldu mu ve bu soruların sorulmadığı herhangi bir gün geçirdik mi, diye sormak daha anlamlı olur. Farklı grupların bilek güreşine tutuşmasına bu kez açıktan tanık oluyoruz ama daha önce bilmediğimiz neler oldu neler! Zaman ilerleyince, kimi bilgi ve belgeler ortaya saçılıyor. Bakınız 12 Eylül’e… 

Bugün bizim dışımızda gelişmiş bir sürecin, tamamen içeriğini yine bizim dışımızda belirleyenlerin kavgasına tanık oluyoruz. Acı olan bize susmaktan öte bir rol düşmeyişi. Siyasal denklemin dışında kalan sosyalistler (sağcı olmayan tüm renkler) belki haklı çıkmanın ya da bu kire bulaşmamış olmanın memnuniyetini yaşıyor ama kendi yazgısına müdahil olmaktan çok ötede olmanın acısını hissetmemek mümkün mü?  

 

NEDİR BU KAVGA?

Artık hepimiz biliyoruz ki ‘Kürt Sorunu’nda son aşamaya geldik. Sürgit devam etmesi olası değil bu meselenin. Bir düşman yaratarak varlığını sürdürmeye alışık olan siyasal denklem, iki kutuplu dünyanın çökmesiyle birlikte karmaşık bir yapıya döndü. Soğuk savaş bitince, yanındakiler ve karşındakiler oynak bir zeminde, hızlı yer değiştiriyor. Hal böyle olunca da yönünü bulmak kolay değil. İşte bu kavga bunun su yüzüne çıkması. Birden fazla olasılık var; 

Devlet aygıtı gerçekten bir suç makinesine dönmüş olabilir MİT kanalıyla. Eğer durum buysa, çok geniş bir suç dökümü yapmak gerek. Bunun dışında kim kalır, kuşkuluyum.  

Ortadoğu coğrafyasının yeniden biçimlendiği şu günlerde, bir saf tutma kavgası olabilir bu tanık olduğumuz. Küresel güçlerle işbirliği yapmak isteyenlerle, kendince daha milliyetçi olanların kavgasına tanıklık ediyor olabiliriz.  

Yeni bir hukuk sürecinin başındayız belki. Bir yanıyla herkesten hesap sorulur duygusu verilir topluma, esas olan yeni bir tek adam sürecine girmektir. Daha otoriter bir sürecin ayak sesleridir duyduğumuz. 

 

SONUÇ

Tüm bu olup bitenler üzerinden bir saf tutmak ve akıl yürütme yapmak sağlıklı sonuç vermeyecek, belli. Karşımızda birden fazla itkiyle biçimlenen ve üstelik bambaşka bir siyasal algının ürünüm olan yapıdan söz ediyoruz. Artık ‘Demokratikleşiyoruz’, ‘Vesayet düzeni bitti’ türü geyiklerin kolay yapılamayacağını düşünüyorum, o kadar.