DEVLET BU İŞİN NERESİNDE?
Antep eyleminde normallikler!

Bayramın ikinci günü (20 Ağustos 2012) Gaziantep’te uzaktan kumandayla patlatılan bomba yüklü araç 9 kişinin ölümüne 69 kişinin de yaralanmasına neden oldu. Ölenlerden dördü çocuk…
Eylem bombalı ve polis merkezine yakın olması nedeniyle doğrudan “PKK işi” olarak açıklanıp, onun üzerinden yorumlar geldi. Doğrusu PKK böylesi eylemlere çok da uzak bir örgüt değildi. Ama bu sefer bir şey oldu:
-Antep eylemi bize ait değil açıklaması yaptı PKK…
Bu açıklama üzerine Milliyet Başyazarı Güneri Civaoğlu sordu:
-PKK değilse kim?
AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “Suriye’nin işi olabilir” dedi. AKP Gaziantep milletvekili Şamil Tayyar bir adım daha atarak bu saldırır bir “karşılık” olduğunu söyledi:
-Şam’ın bombalanmasının karşılığı bu…
Bunların tümü tartışmaya açık veriler.
Bir de hiç tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık olan veriler bulunuyor. Mesela Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) bombalama eyleminden önce Gaziantep milletvekillerini uyarmış:
-Bayramda oraya gitmeyin, hareketlilik var, bir şeyler olabilir!
Hürriyet gazetesi 21 Ağustos 2012 tarihli İstanbul baskısının 16. Sayfasındaki küçük kutu haberde şöyle diyordu:
“Bölge milletvekillerinin MİT ve Jandarma tarafından saldırıya karşı uyarıldığı ortaya çıktı. CHP milletvekili Mehmet Şeker, AKP milletvekili Şamil Tayyar uyarıldıklarını doğruladılar.”
Eylemden iki gün sonra bu sefer Milliyet’in orta sayfasında bir başka gerçek asılı duruyordu:
“ Altı ay il il gezdirdiler.”
Bomba yüklü araç Nisan 2012’de Sakarya’dan çalınıyor. Altı ay değişik illerde dolaştırılıyor. Bu bomba yüklü araç patlamadan 4 dakika önce Gaziantep’te olay yerine getirilip park ettiriliyor.
Bu bilgiler de devletin güvenlik birimlerinden veriliyor, CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran’a…  
Diğer pek çok büyük eylemde olduğu gibi devlet bütün ayrıntıları önceden öğreniyor, gerekli gördüklerini uyarıyor. Gerekli görmediklerini uyarmıyor. Eylemi düzenleyenleri o kadar yakından izliyor ki, eylemciler sıkıştıklarında adeta “abi” diyecekler:
-Bi el atar mısınız?
Bu kadar enselerinde devlet… Ama izliyor. Neden engellemediniz diye sorulmayacak. Eğer iki üç yıl sonra bir soruşturma komisyonu falan kurulup da yetkililer çağırılırsa verecekleri cevap çok açık:
-Bizim görevimiz “normal” olarak izlemek ve bilgi vermektir. Görevimizi de hakkıyla yaptık. Uyardık. O kadar!
Uyarıyorlar, kaçan kurtuluyor, kalanları öldürülüyor! Gaziantep’te milletvekillerini kurtardılar!
Çalınan aracı altı ay takip ediyorlar, “normal” olarak… Eylemden önce milletvekillerini uyarıyorlar, “normal” olarak…
Şimdi durup sormak gerekiyor:
-Büyük bir eylemde bu kadar “normallik” tuhaf değil mi?

***

Yanlış ülke
İşadamı Asil Nadir İngiltere’de yargılandı.
Zimmetine para geçirmekten mahkûm oldu.
Nadir yargılanmak için yanlış ülke seçti. Garantili bir yargılama için Türkiye’ye gelmeliydi.
İki üç celse de beraat eder, aklanıp paklanıp eski itibarına kavuşur ülkesine döner ya da burada ticari hayatına devam ederdi.
Burası “Deniz Feneri Cumhuriyeti” ya…

***

Ağır Aksak ırkçılık
AKP barış getirecekti… Kardeşlik için gelmişlerdi. Tayyip Erdoğan 2007 Genel Seçimlerini kazandıktan sonra parti merkezinin balkonundan alkışlanacak konuşma yapmıştı. Kendisi de büyük bir “varta” atlatmıştı. AKP az daha kapatılacaktı, Yargıtay “uyarı cezası” verdi de derin nefes aldılar.
Şimdi her ağızlarına açtıklarında bir başka nefret suçu işliyorlar.
AKP Erzurum milletvekili Muhyettin Aksak, habercilik dili üzerine ince(!) bir öneride bulunarak “PKK militanları ölü ele geçirildi” cümlesi yerine:
-Gebertildi denilsin!
Bu kadarla da kalmıyor… Ağır bir nefret suçu işleyerek devam ediyor:
-Bunlar ya satılmış beyinler ya da Ermeni dönmesi çocuklar!
Bu kadar büyük kanlı bir eylemle birlikte suçlu olarak Ermenilerin adını telaffuz etmesi ancak akıl sağlığıyla açıklanabilir. Ağır bir psikiyatri tedavisi için doktorların devreye girmesi gerekebilir. Bize düşen ise Ermeni vatandaşlarımıza dönüp başımızı öne eğerek:
-Özür diliyoruz demek!
Tabii onlar için bir anlam ifade ederse?..