“Asgari ücret artışı resmi enflasyona hapsedilmemeli, kişi başına ekonomik büyüme ile yoksulluk sınırı esas alınmalıdır. Diğer emek gelirleri de-işçi ücretleri, memur maaşları ve emekli aylıkları- asgari ücret artışı oranında artırılmalıdır.”

Asgari ücret ne olmalı, nasıl olmalı?

Dayanılmaz hale gelen hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı asgari ücreti bu yıl daha da yaşamsal hale getiriyor. Asgari ücret tartışması çok daha yoğun biçimde yapılıyor ve doğal olarak beklentiler yükseliyor. 2022 yılı asgari ücret görüşmeleri 1 Aralık 2021 tarihinde başlıyor. Asgari ücret hükümet, işveren (TİSK) ve işçi (Türk-İş) temsilcilerinin 5’er üye ile temsil edildikleri Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından saptanıyor. Komisyonda Hak-İş ve DİSK yer almıyor. Komisyon kararları oy çokluğu ile alınabiliyor ve kesin nitelik taşıyor. Bir süredir yazdığım asgari ücret yazılarına bu hafta “asgari ücret ne kadar olmalı ve nasıl olmalı” konularıyla devam ediyorum.

ACELEYE VE TELAŞA GEREK YOK!

Komisyon üç taraftan oluşsa da hükümetin tutumu belirleyici. Asgari ücreti sonuç olarak hükümetin yer aldığı blok belirliyor. 2000-2021 yılları arasında 21 kez saptanan asgari ücretin sadece dördünde üç taraf arasında uzlaşma sağlandı. İşçi tarafı 15 kez saptanan asgari ücrete itiraz ederken bu yıllara ilişkin asgari ücret hükümet ve işveren işbirliği ile saptandı. İşverenler ise 21 dönemde sadece iki kez saptanan asgari ücrete itiraz etti. Kısaca günümüze kadar saptanan asgari ücretlerden sermaye kesiminin genel olarak memnun olduğunu söylemek mümkün.

Asgari ücret pazarlığı uzun yıllardır aralık ayı boyunca haftada bir yapılan görüşmelerle bir ay sürüyordu. Bu dönem asgari ücret görüşmelerinin uzatılmaması ve bir an önce, bir iki hafta içinde tamamlanması yaklaşımı gündeme gelmeye başladı. Hem hükümet hem de Türk-İş temsilcileri kararın bir an önce alınması yönünde görüşler açıklamaya başladı.

Her şeyden önce böyle bir yaklaşımın işçi tarafı açısından doğru olmadığının altını çizelim. Ücret pazarlıkları, toplu pazarlıklar zorlu süreçlerdir. İşçi tarafının taleplerini kabul ettirebilmesi o taleplerin üyeleri, işçiler ve toplum tarafından ne kadar desteklendiğine ve ne kadar farkında olunduğuna bağlıdır. Masada savunulan taleplerin toplumsal karşılığı varsa o talepler güçlü taleplerdir. O yüzden sendikalar toplu pazarlıkta acele etmezler. Üyelerini, işçileri hareketlendirirler, müzakere masasının arkasına güç yığmak için üyelerini harekete geçirirler. Buna Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) literatüründe “barışçıl toplu eylem hakkı” denir. Bu hak bizim hukukumuza da yargı kararlarıyla kabul görmüştür.

Dolayısıyla aceleye gerek yok. Asgari ücretin erken saptanmasının işçiye bir faydası yok. İşçiler zamlı ücretleri her durumda Ocak 2022’de alacaklar. Tersine asgari ücret müzakerelerinin uzun sürmesi işçi taleplerinin kamuoyunda bilinmesini, desteklenmesini ve kabul görmesini sağlar. Uzun müzakere işçinin elini güçlendirir. Sıradan bir toplu iş sözleşmesi pazarlığı bile 5-6 ay sürerken milyonlarca çalışanın ve ailelerinin kaderini belirleyen görüşmelerde telaşa ve aceleye mahal yok.

ASGARİ ÜCRET NE KADAR OLMALI?

Asgari ücret pazarlığı bir ücret pazarlığı. Dolayısıyla miktar can alıcı önem taşıyor. Çalışanlar için ellerine ne geçeceği, yeni asgari ücretin ne olacağı önem taşıyor. Bütün ücret pazarlıklarında kural işçi tarafının önceden saptanmış bir talebi kamuoyuna açıklaması ve bu taleple masaya oturmasıdır. Ücret müzakerelerinde sendikalar talep eden taraftır. Toplu iş sözleşmelerinde sendikalar ücret teklifi ile masaya oturur. Aynı şekilde asgari ücret pazarlığında da masaya oturmadan önce teklifin belli olması ve teklifin arkasında bir kamuoyu desteği sağlanması önem taşıyor. Ancak masada işçileri temsil eden Türk-İş önceden bir asgari ücret teklifi açıklamıyor.

Kamuoyunda çeşitli rakamlar telaffuz edilirken masada işçi tarafının teklifinin ne olduğu bilinmiyor. Bunun doğru bir pazarlık taktiği olduğunu sanmıyorum. Üç işçi konfederasyonu mümkünse ortak bir teklif hazırlamalı. Bu mümkün değilse her biri kendi talep ve tekliflerini kamuoyuna açıklamalı. Nitekim bugüne kadar sadece DİSK asgari ücretin net 5 bin 200 lira olması gerektiğini açıkladı. Türk-İş ve Hak-İş ise henüz bir asgari ücret talebi dillendirmedi.

Peki asgari ücret miktarı, asgari ücret teklifi ne olmalı, nasıl saptanmalı? Her şeyden önce asgari ücretin artık ortalama ücret olduğu gerçeğini akıldan çıkarmamak lazım. Türkiye’de asgari ücret civarında çalışanların oranı yüzde 50’nin üzerinde. Dolayısıyla en az ücretin değil ortalama ücret düzeyinin müzakere edildiği unutulmamalı ve buna göre bir talep oluşturulmalı.

Asgari ücret saptanmasında en önemli tuzak resmi enflasyona hapsolmak. Türkiye’de emek gelirleri yıllardır resmi enflasyona hapsedilmiş durumda. Ocak ayı itibariyle artacak bütün emek gelirleri neredeyse tamamen TÜFE’ye bağlı. TÜİK tarafından açıklanacak TÜFE işçi, ücretleri, memur maaşları ve emekli aylıkları için, hatta işsizlik ödenekleri için esas olacak. TÜİK adeta en büyük ücret saptayıcısı durumunda. Resmi enflasyon rakamlarının güvenilmez olduğu konusunda yaygın bir kanaat var. Öte yandan genel enflasyonun dar gelirlilerin harcama kalıplarını yansıtmadığı biliniyor. O nedenle enflasyon tek ücret belirleyicisi olamaz.

EMEK BÜYÜMEDEN PAY ALMALI

Ülkedeki ekonomik büyümenin emek gelirlerine yansıması gerekir. Asgari ücret talebi oluştururken üzerinde durulması gereken temel husus bu. Asgari ücret artışı Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ile paralel artmalı. Örneğin 2021 yılı için Kişi Başına GSYH 78,7 bin lira olarak öngörülüyor. Yıllık brüt asgari ücret ise 42,9 bin lira. Asgari ücretin Kişi Başına GSYH’ye oranı yüzde 54. Oysa bu oran 1970’li yıllarda yüzde 81’e yaklaşıyordu. 12 Eylül asgari darbesi ve sonrasında izlenen neoliberal-ücretleri baskılayan ekonomik politikalarla asgari ücretlinin milli gelirden aldığı pay düştü. Son 45 yılın en iyi asgari ücreti konuşulacaksa yapılması gereken Kişi Başına GSYH’nin yüzde 80’i düzeyinde bir asgari ücret saptamak!

Asgari ücret talebi oluşturulurken dikkate alınacak bir diğer değişken ise yoksulluk sınırı. Türk-İş ve DİSK yıllardır açlık ve yoksulluk sınırları hesaplayıp kamuoyuna açıklıyor. Türk-İş Kasım 2021 için dört kişilik bir ailenin sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırını 3 bin 200 lira, bekâr bir çalışanın yaşama maliyetini ise aylık 3 bin 900 lira olarak açıkladı. Türk-İş’e göre gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 10,4 bin liraya yükseldi. DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası’nın Ekim 2021 için yaptığı hesaplamaya göre ise açlık sınırı 3 bin liraya yoksulluk sınırı ise 10 bin 400 liraya yükseldi.

Bu hesaplamalar çerçevesinde asgari ücretin “asgari” miktarı ortaya çıkmaktadır. Hanede iki çalışan olduğu varsayımı ile asgari ücret yoksulluk sınırının yarısından fazla olmalı. Nitekim DİSK bu çerçevede asgari ücret talebini net 5 bin 200 lira olarak açıkladı. Türk-İş’in kamuoyuna açıkladığı verilere bakıldığında da 5 bin lira civarında bir talebi dile getirmesi gerekir. Makul olan ve emekçilerin beklediği budur.

EMEK GELİRLERİ AYNI ORANDA ARTMALI

Asgari ücret tartışmasını sadece asgari ücrete sıkıştırmamak gerekir. Ocak 2021’de 20 milyon ücret ve maaşlı ile 13 milyona yakın emekli olmak üzere 33 milyon emekçinin ücret, maaş ve aylık artışları belli olacak. Asgari ücret artışı dışında yaklaşık 20 milyon emekçinin gelir artışları söz konusu. Asgari ücrette meydana gelecek artış diğer emek gelirlerini de yansıtılmalı. Bütün emek gelirlerinde asgari ücret artışı oranında bir artış sağlanmalı. Aksi halde büyük bir dengesizlik ortaya çıkacak. Özel sektörde asgari ücret dışındaki ücret artışlarının enflasyondan da düşük olacağı konuşuluyor. Kamu işçileri, memurlar, emekliler altı aylık enflasyon artışı kadar zam alacak. Bu durum asgari ücretle diğer ücret gelirleri arasındaki makasın kapanmasına yol açacak. “Asgari ücret tuzağı” daha da büyüyecek.

Diğer emek gelirlerinde anlamlı artışlar sağlamanın önemli bir yolu ücretlerin asgari ücret kadar kısmının vergiden muaf olması ve Hazine’den işçilere sigorta prim desteği sağlanmasıdır. Böyle bir uygulama ile bütün ücretlerde net artışlar meydana gelecek. Yıllardır sermayeye sağlanan sigorta prim desteği işçilere de sağlanmalı. Diğer emek gelirlerindeki artışın bir başka yolu ise vergi politikaları. Üç işçi konfederasyonun üzerinde anlaştığı gibi asgari ücret sonrasındaki ilk gelir vergisi dilimine uygulanan oran yüzde 10’a düşürülmeli. Vergi dilimlerine karşılık gelen tarife oranları da en az yeniden değerleme oranı düzeyinde artırılmalı.

En vahimi ise emekli aylıklarının durumu. Bilindiği gibi emekli aylıklarının alt sınırı iki yıl önce Hazine desteği ile 1.500 liraya yükseltildi. Emekli aylıklarının alt sınırı şu anda asgari ücretin yarısı düzeyinde. Yeni asgari ücret artışıyla bu fark daha da açılacak. Bu yüzden emekli aylıklarında acil düzenleme yapılması ve en düşük emekli aylığının asgari ücret düzeyine yükseltilmesi gerekir.