İskenderun gezisinde bir kahve içmek için oturmuştum ki, yanıma genç ve kibar bir hanım geldi; “biraz konuşabilir miyiz?” diye sordu. Az sonra bir başka hanımla birlikte geldiler yanıma. Belli ki iyi yetişmiş, duyarlı insanlardı. Konuyu çok uzatmadan eşlerinin Balyoz Davası’ndan tutuklu olduğunu anlattılar. Çaresiz ve umutsuz oldukları her hallerinden belliydi. Eşlerinin iddianamede söylendiği etkinliklere katılmadıklarını defalarca kanıtladıkları halde, bir türlü serbest kalmamalarından dolayı çaresiz hissediyorlardı kendilerini. Küçük çocukları, sürdürmek zorunda oldukları bir yaşamları ve ciddi maddi sıkıntıları olduğunu da eklediler.

Bir iki hafta önce, yine iki genç adam aradı. Biri bilişimciydi, öteki avukat. Babaları tutukluydu. Rütbeli askerler. Bir sunum hazırlamışlar basın için. Tek tek tüm iddiaları çürütmüşler. Dinledim uzun uzun. Çok iyi yetişmiş gençlerdi. Kullandıkları dil etkileyiciydi.  Bu arada onlarca mektup geldi davayla ilgili…

BİR TAHLİL…
Doğrusu çok uzun süre askerlerin yargılandığı davalara ilgisiz kaldığımı itiraf edeyim. Elde olmayan bir duygu bu! Cumartesi Anneleri’nin hali ortadayken, yumurta attı diye Öğrenci Kolektifleri’ndeki çocuklar aylarca tutuklu kalırken, bizim Zeynep Kuray hala içerdeyken, Hopa halkı top yekün cezalandırılırken, askerler ilgimi çekmiyordu doğrusu. Bir de bugün kurulan düzenin o askeri akıl tarafından kurgulandığını bilmem, memlekette bir tane solcu kalmasın diye neler yaptıklarını görmem, kendi dertlerini kendileri halletsin dedirtiyordu bana.

Önce Dursun Çiçek’in kızı İrem’i tanıdım. Genç bir avukat! Müthiş bir hukuk direnişçisi… Ardı ardına diğerleri geldi. Gördüğüm, tanıdığım asker ailelerindeki yeni kuşağın tamamı etkileyici düşünsel yapılarıyla umutlandırdı beni. Bu gençler iyi eğitim almış ve askeri akla son derece tepkililer. Tahlillerinde/eleştirilerinde babalarının içinde bulunduğu kurum var öncelikle. Silahlı kuvvetlerin Kürt meselesinde, otoriter dil kullanımında, kötü Kemalist yorumda sorunlu olduğunu görüyorlar. Hatta CHP’nin de çizgisinin daha özgürlükçü olması gerektiğini düşünüyorlar. Akıllarının uzak köşesinden bile darbe fikri geçmiyor. 12 Eylül’e, 28 Şubat’a ve e-muhtıraya isyan ediyorlar. Üstelik babalarının arkadaşlarına sitemliler. Korkak davrandıklarını görmüşler. Bencillik almış yürümüş, anlatıyorlar. Mahkemede haklarını arıyorlar, çabalıyorlar, basın yoluyla seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Doğrusu etkileyiciler. Üstelik tartışmaya açık kişiler.

Demokratik yolları zorlamaya devam ediyorlar.

TEĞMEN ÇELEBİ!
Anımsayın bir Mehmet Çelebi vardı. Teğmen. Sehven cep telefonuna numaralar yüklenen, aylarca hapis yatan ve durduğu noktadan bir adım geri gitmeyen onurlu bir genç adam. Yoksul bir ailenin çocuğu olduğu belli! Babasıyla zaman zaman telefonda konuştuk. Ne güçlükler, acılar çekti aile. Haksızlık geç de olsa son buldu, bırakıldı. Mesele oydu aslında. Hiçbir suçu olmayan bir teğmen, bizden biri, halkın çocuğu aylarca içerde kaldı, kimsenin çıtı çıkmadı. Birinin asker olması, ona mesafeli olma hakkı verir mi bize? Ya da yılların görülmemiş hesabını bir teğmenden sormak ne kadar ahlakidir?

Çelebi suçsuz olduğunu biliyordu. Mahkemede yineledi durdu. Asker gibi davrandı. Sözünden dönmedi. Örnek oldu. Savunması ders gibiydi. İnandığı değerler adına kavga verdi. Benim gibi askerlik mesleğine çok uzak duranlar bile, nihayetinde bu genç adamın duruşunu doğru bulduk. Her mesleğin bir tutarlılığı, ahlakı olmalı. Adalet madem herkese gerekli, biz de adalet arayanın yanında olmalıyız. Ama o gün büyük rütbeliler orduevlerinde bize bişeycik olmaz diye vakit öldürüyordu. Teğmen tek başına kaldı. Komutanları gidip ifade verip, müdahil olmadılar, gerçeğin açığa çıkması için destek olmadılar. Bugün yalnız kalmalarının nedeni de bu.

 ASKER ÇOCUKLARINDAN ANLAMLI ELEŞTİRİ
Gördüğüm aileler generaller gibi davranmıyor, düşünmüyor. Çoğu halkın çocuğu Çelebi’nin yanında! Belki parası pulu olmadığı için askeri okula giderek ayakta kalmak isteyen binlerce genç var ülkede. Bu kişilere kibirle, tepeden bakan ve dar gününde gerçekleri söylemek için bile kımıldamayan komutanlar var bir de!

Tanıştığım asker aileleri demokrasiye bağlı, bir kısmının yüreği sınıfsal harekette. Doksanları yargılıyorlar. Atılan yanlış adımların farkındalar. Asker gibi düşünmeyip, bugün bir hukukçu, bir aydın olarak hak arıyorlar. 28 Şubat’ın Çevik Bir’i onlardan değil. Büyükanıt hiç değil! Özkök, Evren ve diğerleri onları ifade etmiyor. Üstelik birçoğu tüm davalara ve kişilere de kefil değil. Sadece Çelebi teğmenin düştüğü durumun sürdüğünü, suçlu ve suçsuzun ayrılmadığını dile getiriyorlar.

Asker ailelerini, aydınlık çocukları göz ardı edemeyiz. Generallerin günahlarını bu çocuklara, suçsuz teğmenlere yükleyemeyiz ve sadece insanlar ordu mensubu diye ‘oh’ diyemeyiz. Bir kez adaletten koparsak, çok ararız…