1980 yılından bu yana izlenmekte olan ve bugün de geçerli olan iktisat politikalarıyla bu ülkede emeğin kutsal olmadığı ve ona her türlü hakkın yasak olduğu çok açık bir şekilde gösterilmişti.

1980 yılından bu yana izlenmekte olan ve bugün de geçerli olan iktisat politikalarıyla bu ülkede emeğin kutsal olmadığı ve ona her türlü hakkın yasak olduğu çok açık bir şekilde gösterilmişti. Yani, 24 Ocak kararlarıyla çizilen, 12 Eylül darbesiyle uygulamaya konulan ve ardından sivil iktidarlarca (tek parti veya koalisyon hükümetlerince) bu politikalarda “emeğin adı yoktu”, esamesi okunmuyordu.

AKP, bu politikalar geleneğinin son temsilcisidir. AKP iktidarında emeğin elinde avucunda kalmış ne kadar kazanımları varsa onlar da tek tek tasfiye edilerek elinden alınmıştır.

İşte size emek aleyhtarı bu politikalardan bir demet:

•Faiz dışı fazla politikası ve kamu hizmetlerinde ticarileşme nedeniyle emekçilerin eğitim, sağlık vb kamu hizmetlerine erişiminin kısıtlanması,

•Özelleştirme sonucu emekçilerin işsiz kalması,

•İşsizliğin önemli boyutlara ulaşması,

•İstihdamsız ve yoksullaştıran büyüme nedeniyle emekçilerin büyümenin nimetlerinden yoksun kalması ve yoksulluğun artması,

•Bazı sektörlerde, Tuzla Tersanesi, merdivenaltı işletmeler örneklerinde olduğu gibi 19. yüzyılın vahşi çalışma koşullarının egemen olması,

•İşgücü piyasasının esnekleştirilmesi ve atipik istihdam biçimlerinin yaygınlaşması,

•Emekçilerin maaş ve ücretlerinin reel olarak geriletilmesi,

•Vergi yükünün ağırlıklı olarak emekçilerin sırtına yüklenmesi,

•Sendikal örgütlenmenin güçsüzleştirilmesi,

•Sosyal Güvenlik Reformu adı altında emekçilerin kazanılmış haklarının ellerinden alınması ve bu bağlamda emekli olmanın güçleşmesi,

•Avantaya, talana ve yolsuzluğa dayalı rant ekonomisinin egemen bir konuma gelmesi.

Çok açıktır ki, böyle bir tabloda emeğin kutsal ve özgür olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. İşte, olanak tanınsaydı, emekçiler ve onların örgütlü güçleri sendikalar emek aleyhtarı bu tabloyu 1 Mayıs’ta Taksim’de gözler önüne serecek ve buradan bir çıkış yolu arayacaktı.

Bu çıkış yolu, emek düşmanı AKP iktidarını öylesine korkutmuş olmalı ki (Haksız da değiller! Bir kez yol açılmaya görsün, arkası gelir ve bakmışsınız bir gün Başbakan’ın deyimiyle “ayaklar baş oluvermiş”), ayaklar doğrularak başa hükmetmesin diye polis gücüyle ‘ayaklar’, ayaklar altına alınmıştır.

Ancak burada bir hesap hatası yapıldığı açıktır. Tarihsel örnekler, kırılan ayakların bazen eskisinden daha güçlü bir işleve sahip olarak yenilendiğini gösteriyor. Umarız, bu kez de böyle olur.