Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olduğu için resmi görevlerinden ayrılması gerekiyor

Ölümüne iktidar!

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olduğu için resmi görevlerinden ayrılması gerekiyor. Tabii bu durum öncelikli olarak siyasi ahlak gereği!..  Elbette yasal zorunluluklar da var. Liberal Parti Anayasa Mahkemesi’ne bu yüzden başvurdu.
Milletvekili adayı olan emniyet müdürleri, valiler, kamu bankaları müdürleri bulundukları koltukları bırakıyorlarsa, Başbakan da aynen öyle yapmalı!
Ama oturduğu koltuğu bırakmıyor.
Aklında 28 Şubat’taki Necmettin Erbakan örneği var. Başbakanlığı kısa bir süreliğine boşaltıp Tansu Çiller’e devredecekti. Koltuğundan bir kalktı; baktı ki yerinde Mesut Yılmaz’ı oturtmuşlar!
Erdoğan, Necmettin Hocası kadar zayıf bir Meclis aritmetiğine sahip değil. Kendisine çok bağlı bir AKP Grubu var. Hepsini tek, tek kendisi seçti!..
Ama öyle bir ruh haline sahip ki, kimseye güvenmiyor!
Bir iki haftalık da olsa yetkilerinden arınmış (korumasız) hale gelme riskini almıyor.
Nasıl bir icraat faaliyeti varsa artık?
O zaman akıllara şu soru geliyor:
-Bulunduğu mevkileri hiçbir zaman bırakmadan devam edecek bir rejimin adı demokrasi olabilir mi?
Seçilirse başbakanlık bitecek. Sonra da Cumhurbaşkanlığı da…
Sonra ne olacak?
Sanki Erdoğan’ın “kötü ihtimaller” (yani seçim kaybetme ve görevi sonlandırmak) için yapılmış bir planı yok gibi görünüyor.          
Demek ki durumlar bu kadar kötü!
Hem Tayyip Erdoğan için, hem de Türkiye için…
Erdoğan’ın en çok eleştirdiği politikacı olan Kurtuluş Savaşı Kahramanı, İkinci Adam gibi unvanlara sahip İsmet İnönü, 1950 Seçimlerini kaybedince şöyle demişti:
-En büyük yenilgim, en büyük zaferimdir!..
İsmet Paşa Demokrat Parti’ye seçimi kaybetmişti, ama Türkiye ve demokrasi kazanmıştı.
Erdoğan’nın İsmet Paşa’nınki gibi bir zafere hiç ihtiyacı yok gibi görünüyor! Bütün planları tek olasılık üzerine:
-Ölene kadar iktidardayım!

***

Arjantinli küçük oğullar

İstanbul Film Festivali 1984’de “Sinema Günleri” adıyla başlamıştı. Vecdi Sayar ve Hülya Uçansu’nun koordinatörlüğünde çok özel ve özenli filmler izleme imkanına kavuşmuştu sinemaseverler… 1985 Arjantin yapımı “Resmi Tarih” filmi de o dönemde gelmişti İstanbul’a…
Askeri darbe dönemini anlatan filmin bir sahnesinde aile yemeği yenilecek. Solcu babanın kendisi gibi solcu olan küçük oğlu, “masayı verandaya kuralım baba, yağmur yağabilir” diyor. Baba büyük oğlunun eşine dönerek diyor ki:
-Benim küçük oğlum havaya bakınca yağmur yağacağını anlar!
Rejimle bütünleşmiş büyük oğlu “ya ben?” diye atılıyor. Baba gülüyor:
-Büyük oğlum ise dolar yağıp-yağacağını..!
-Baba anla artık, siz 1936’da İspanya’da kaybettiniz, biz kazandık!
-Evet hırsızlar, katiller, orospu çocukları ve benim büyük oğlum kazanıyor!..
Film buradan başlıyor, tek tokat sahnesi bile olmadan ağır bir faşizm eleştirisi halinde finale ulaşıyor.
Çarşamba gecesi oynanan Arjantin - Hollanda maçında Latin Amerika takımının tur atlamasına sevinen milyonlar içlerinden şöyle diyorlardı:
-Bu gece Arjantinli o babaların, küçük oğulları kazandı!