“Taraf olmayanın bertaraf” olduğu salgın günlerinde; liberal-solcuklar, İslamcı-yandaşlar, sade-liberaller ve alabildiğine kafası karışık olanlar, aynı Taraf’a düştü. İlkin AB pazarlaması yapıldı elbirliğiyle. Avrupa fethi sırasında: “Hepiniz Oradaydınız” dersek, yanılmayız. Brüksel’e dek gidemeyenler; dönüşte Ankara’da Gökçek’le birlikte öğle vakti havai fişek patlattılar. Kadehler zevkten kalkıyor, vesayet düzeni çöküyordu…

Sabah Gazetesi “Hamdolsun Aldık” manşetiyle çıktı. Hasan Cemal “Hortlaklar kapı dışarı! Bu ülkenin uygarlık, barış ve demokrasi yolundaki tarihi yürüyüşü devam edecek. Bir kez daha: Haydi kolay gelsin Türkiye” dedi. O günlerde başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu abimize “Hasan Abi” diye hitap etmekteydi. Başbakanın uçağında yenilip, içiliyor ve keyifli sohbetler ediliyordu. Brüksel’de; basın açıklaması yapılırken, gazeteciler siyasileri ayakta alkışlıyor ve meslek ilkelerine ters düşmüyordu. Çünkü avuçlarını parçalayan bu grubun içinde abiler vardı.

Bavul çıktı ortaya. Ergenekon, Balyoz… Neler neler varmış meğer içinde? Bir hokus pokusla, akşamdan sabaha yüzyılın davaları açıldı. Yüzlerce insan mapuslara tıkıldı; kimi sefalet içinde öldü, kimi zindanlarda uzun yıllar çile doldurdu… Hepsi darbeci, vesayetçiydi bu insanların. Meşru, demokratik iktidarı devirmek için bir araya gelen postal sevdalılarıydı onlar! İlhan Selçuk’un kapısına dayandılar. Hani şu Hasan Abi’nin “Çok sevdiği Cumhuriyet”in imtiyaz sahibi, darbeci İlhan Selçuk’un!

Kim: “Böyle dava olmaz, burada hak yok, hukuk yok, adalet yok” dediyse, “Kemalist”, “Ulusalcı”, “Darbeci” ilan edildi. Ağzına “Laiklik” sözcüğünü alan, “Cumhuriyet” diyen fişlendi. Önce gazete köşelerinde, sonra harbi devlet tarafından… Ardından bir bir toplanmaya başladı insanlar ve korku cumhuriyeti tamamlanmış oldu. Dünyanın en antidemokratik uygulaması olan, torbaya her şeyin sığdığı ve sıkıştığı referandum kondu önümüze. AKP; “Evet” dedi, darbeci/vesayetçi biz; “Hayır” dedik, demokratlar, yani Hasan Abiler “Yetmez Ama Evet” dedi. Lakin oy pusulasında bu seçenek yoktu.

Babıali’nin diğer abisi Aydın Engin tüm konularda diğer abiyle hem fikirdi. Biri hariç! Köşesi “Tırmık”tan hepimize vaziyeti izah etti. “Tırmık”; bu “Yetmez Ama Evet”çilerden olmadı. Açık söyledi: “Ben babalar gibi ‘Evet’çiyim” dedi. Aynı dönem Fethullah Gülen Bey de “Evet” dedi. “Elimden gelse ölüleri diriltip, onlara da evet dedirtirim” diyen Gülen’le aynı yanda yer aldı “Tırmık”!

“Tırmık” Agos yazarıydı bir ara. Hrant’ın ardından Etyen Mahçupyan’ın genel yayın yönetmeni olduğu, Markar Eseyan’ın yazarlık yaptığı gazetede! Dink Ödülleri Ahmet Altan’a, Alper Görmüş’e giderken bir itirazını duymadım “Tırmık”ın… Bugünlerde isyan halinde başbakanın danışmanına… Burnunun ucunda olan biteni görememişti Babıali’nin abisi demek. Dink’in öldüğü gün acıyı yüreğine gömüp, nasıl ertesi günün Agos’unu hazırladıklarını anlatıyor içli biçimde “Tırmık”: “Gazete çıkmasaydı esas o vakit ölecekti Hrant” diyor. Bir yazarının AKP vekil adayı olduğunu bilseydi, diğerinin başbakan danışmanı olduğunu, acep Agos’un çıkmasını ister miydi Hrant? Ne dersin “Tırmık” abi?

Yeni bir gazete çıktı, adı: Cumhuriyet. “Tırmık” yine, yeniden yayında… Dünyada kaç çeşit gazete olduğundan söz etmiş. İlk tür: Bol fotoğraflı, magazin basını! İkincisi: Bir partinin ya da kurumun yayın organı sayılan gazeteler. Üçüncüsüyse, herkesin “Ne der?” diye baktığı “Referans” gazeteleriymiş. “Tırmık” diyor ki; “Dost, düşman tanımadan Cumhuriyet referans gazetesi olacak!” Yani her sabah, mutlaka dönüp bir bakacağız: “Cumhuriyet ne demiş?” diye.

Sevgili “Tırmık” her şeyin “Yeni”si makbul değildir. Mesela ben “Yeni Türkiye”yi hiç sindiremedim içime. Oluşumunda katkınız büyük abiler… Harvard Nieman Gazetecilik Vakfı’nın “Vicdan ve Dürüstlük Ödülü”nün Babıali’nin Hasan Abisine verildiği, “Tırmık”ın Cumhuriyetçi olduğu dünyada hep siz haklısınız be abiler!

Diyeceğim o ki: “Her sabah okuyacağım sizi. Kılavuzu karga olanın burnunun boktan kurtulamayacağını bilerek…”