Her bayram sonunda yapılan klasik raporlar yayımlanır. Ayrıntılı sayıp dökmek yerine doğrudan konuya gireyim.

Bu bayram ziyaretlerim arife gününden başladı. Vedat Türkali’nin en vefalı ziyaretçisi Akın Birdal İstanbul dışındaydı. Birdal’ın bayrağını alıp, Cihangir’e vardığımda Vedat Ağabeyin ilk sorusu beklediğim gibi oldu:

-Akın yok mu?

Durumu izah edip, gündeme ilişkin kısa bilgi alış verişinde bulunup, hayatın gerçekleri üzerine konuşmaya başladık. Vedat Ağabeyin bazı sağlık sorunları vardı. Bunları sıraladıktan sonra konuyu yaşa bağladı:

-60’tan sonra oluyor böyle sorunlar işte!

Birlikte kahkahayı patlattık. Bu bahar (Mayıs) onun 97. yaş günü pastasını kesmiştik. Hatırlattım, güldü:

-Eee ben de 60’tan sonra demedim mi?

Sonra birlikte Vedat Türkali belgeselini izledik.

Bayram böyle başladı.

• • •

Birinci gün sabahtan Ümraniye’de Emine Ana’nın evindeydim. Emine Benlioğlu’nun sarı saçları 1980’de 13 Mart’ı 14 Mart’a bağlayan gece sabahında bembeyaz olmuştu. Küçük oğlu Netaş İşçisi Mustafa Benlioğlu Otosan Fabrikası önünde vurularak öldürülmüştü.

Hazin bir hikayedir...

DİSK Maden-İş ile Devrimci Maden-İş arasındaki Otosan örgütlenmesi sırasında yaşanan gerilimli süreç, bir akşam önce noter basma, ertesi gün de karşılık verme eylemleriyle sürünce, Mustafa “gösteri” amaçlı kaza kurşunuyla hayatını kaybetmişti.

DİSK Maden-İş yıllar sonra yeniden Otosan’da yetkili sendika olmuştu. Grev kararı da alınmış Cuma günü greve çıkılacaktı. O gün 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi oldu!

Emine Ana evlat acısının üstüne, direnen işçilerin sevgisini örttü. Başta Netaş işçileri olmak üzere bütün işçilerin annesi oldu. Nerede direniş, grev, eylem varsa onların yanına gitti.

Sadece bayramlarda, anneler gününde ve bir de 13 Mart’larda evinde oturup bekler, evlatlarım gelsin diye…

• • •

Bayramın ikinci günü Büyükada’nın yolunu tuttum. Ada Rumlarına ilişkin beş kitap yazan Ahmet Tanrıverdi namı diğer “Fıstık Ahmet” yeni kitabını imzalayıp verdi: Prinkipo Mezeleri.

Ahmet’in en lezzetli kitabı. İsteyen Prinkipo’ya oturup hem tanıda bakar, hem de kitabı okuyabilir!

Sonra yakın zamanda kaybettiğimiz Sezai Kaptan’ın sevgili eşi Begüm Yavuz’un evine gittim. Benim kısmetime dostlar şöleni vardı. BirGün yazarı Prof. Dr. Meryem Koray ile Bilgesu Erenus da oradaydılar.

Gazetelerden gazetecilikten konuştuk. Evrensel gazetesi Büyükada’ya sadece üç adet geliyormuş. Bilgesu Erenus işçi haberlerine daha fazla yer vermesi bakımından Evrensel’i bizden (BirGün) daha fazla beğendiğini söyledi. BirGün’ü ise önemli bulduğunu, çünkü direniş noktası olarak çok değerli olduğunu ekledi. Koray’ın yazılarının tümü iyiydi. Benimkiler ise “eh” idi. Ara sıra fena olmuyordu. Bana göre bu moral yükseltici bir iltifattı. Bilgesu Erenus tarafından okunmak az şey mi?

• • •
Bayramın üçüncü günü ise yönümü Avcılar’a çevirdim. Benim “ikinci annem” olan Müberra teyzem (Kaletaş) orada yaşıyordu. Aramızda sadece 12 yaş fark vardı. Ama bu yolun başında epeyce açı oluşturuyordu. O 12 ile 20 arasındaki yaşlarını bana vakfetmişti. Evlendiğine çok sevinememiştim! Beni bırakıp gittiği için…

Teyzem’in en önemli özelliği arandığında her zaman “iyiyim” demesidir. Bu “iyiler” arasında öyleleri vardır ki, hastanede yattığını ancak konuşmanın sonunda ve çok zorlarsanız öğrenebilirsiniz.

Teyzemden çıkıp dönüşe geçtiğimde Avcılar Belediyesi önünde direnen Belediye İş üyesi işçileri gördüm. Sendika üyesi oldukları için iş akitleri feshedilmişti! 2016’da sendikaya alışamayan kurumlar, işverenler olması hüzün vericiydi. Üstelik ülkeyi iş cinayetleri cehennemine çeviren AKP iktidarının alternatifi(!) olan CHP’li bir belediyede…

Sütunun sonuna geldik, noktayı koyma zamanı:

-Benim bayram raporum işte böyle!