Yüzüncü yıla yol alan cumhuriyeti; aydın/faili meçhul cinayetler tarihi açısından okumak mümkün. Mustafa Suphi ve arkadaşlarından bu yana bakarsak; kimi tetikçiler tarafından, büyük kısmı açıktan ve devlet eliyle öldürülen aydınların çokluğu şaşırtıcı olmalıydı. Yazık ki şaşmıyoruz, tersine kanıksamış ve hatta biraz da olağanlaştırmış durumdayız bu hali! Bizim coğrafyada yatağında ölen aydın olmak bayağı ciddi başarı sayılır.

Neoliberal süreçle birlikte yaratılan ‘yalan’ tarih, kafaları ne denli bulandırırsa bulandırsın, bu memleketin ayrık otları sosyalist, Kemalist, Kürt aydınlar olmuştur. Düzen bu isimleri sürekli tehdit etmiş, yargılamış, darbelerle diz çöktürmeye çabalamış ve nihayetinde susturmuş, yani öldürmüştür. Ölümler üzerinden bir sıralama yapmak, hele ki değerli-değersiz ölü tasnifine gitmek alçaklıktır. Bunun son ve tipik örneği Dink cinayeti ve Mumcu cinayeti üzerinden mukayeseye kalkılmasıydı. Bilinçli bir yarıştırma, kasıtlı birbirine düşürme arayışıydı bu, ancak acılı ve duyarlı aileler bu tuzağa düşmedi.

Bir de toplu kıyımlar var elbet. Bu da devletin ideolojik konumunu net açığa çıkaran bir göstergedir. Sünni/Türk/Erkek devlet; Alevileri düzenli yok saydı ve katletti. Bunun en son ve yakıcı örneği ‘Sivas 93’tür. Gün ortasında Pir Sultan aydınlığı, bilgeliği için yola koyulan yazar, çizer, düşünür kimseler yakıldı. Bir diğer toplu imha ‘12 Eylül 1980’de yaşandı ve tüm sol/sosyalist çevreler zindanlara tıkıldı, öldürüldü. Bu da devletin bilinçli bir tercihiydi. Sermaye sahipleri, Amerikancı ordu, sağcı kafalar (dinciler, ülkücüler ve liberaller) el ele katlettiler ülkenin en büyük siyasal ve düşünsel birikimini.

Bir diğer toplu kıyım Kürtler için geçerli oldu. Sosyalist hareketin en dinamik ve diri unsuru olan Kürtler, bilerek ve isteyerek hem darbelerle, hem de ardından 90’larda cinayetlerle yok edilmeye çalışıldı. Tarihsel olarak mücadele deneyimi edinen bu hareket, elindeki birikimi hem siyasal, hem de silahlı olarak hâlâ kullanıyor. Çünkü devlete güvenmiyor. Haklı gerekçeleri alabildiğine var.

Dikkat çekmek istediğim; Musa Anter, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink farklı temsili olan insanlar, lakin devlet için hepsi aynı noktada. Bahriye Üçok’tan Abdi İpekçi’ye ve hatta Sabahattin Ali’ye dek örnekleri çoğaltabiliriz. Ne Kemalistler, ne sosyalistler, ne azınlık üyeleri, ne Kürtler paçayı kurtaramamış bu saldırıdan. Küresel kapitalizm her zaman kendine koltuk değneği bulmuş coğrafyamızda. Bunu iyi anlamak ve saflardan söz açarken sağlıklı ölçü koymak gerekir.

İslamcı gelenek büyük oranda devlet tarafından korunmuş, kollanmıştır. Anlatılan mağduriyet öyküleri üç beş taneyi geçmez. Genel olarak merkez sağ partiler içinde cemaatler, tarikatlar yer bulmuş ve her süreçte işbirlikçilik yapmışlardır. Tipik örneği Fethullah Gülen’dir. Necip Fazıl’ın devlete el avuç açtığını bilmeyen yoktur. Bizdeki İslam hareketi basbayağı Amerikancıdır.

Milliyetçi hareketin de bu durumdan muaf tutulması zordur. Zaman zaman 12 Eylül tartışmalarında: “Biz de işkence gördük, asıldık” deseler de, onların bu duruma düşme gerekçesi farklıdır. Dost kazığı yedikleri için isyan halindedirler. Esasen devleti kutsama ve aydın, solcu avcılığında gönüllü vazife üstlenmişlerdir.

Sözü “Sümeyye Erdoğan’a Suikast Planı”na getirmek istiyorum. Ne gibi bir siyasal, düşünsel önemi vardır ki Sümeyye hanımın, böyle bir cinayet işlemek istesin devlet ya da diğer suç örgütleri? Hangi düzene itirazı vardır? “Yeni Türkiye”nin en güzel simgelerinden biridir Sümeyye hanım. Küresel kapitalizmle uzlaşmış, hanedan düzeninin parçasıdır. Bu kötü yazılmış senaryoya kimse inanmaz. Ha siz yine de filmi çekersiniz de, izleyenlerin salak olması gerekir. Arınç, Metiner suikast yalanları ortadayken belki güldürü filmi olabilir yapılacak olan…

Erdoğan: “Delikanlıysan ortaya çık” dedi Fuat Avni’ye. Racona göre konuşacaksak biz de soralım: “Beş bin korumayla gezen, saraylarda saklanan delikanlı olur mu?” Biz hakikatle meşgul haldeyiz. Gündem Özgecan Cinayeti’dir. Ali İsmail’dir, Berkin’dir ve diğer güzel çocuklardır. Haberiniz ola. Unutmadık. Unutmayacağız.