Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Uzun yaşamanın ağır yüklerinden biri de sevdiklerinizin ölümüne tanık olmaktır. Şubat başından bu yana çok sayıda değerimizi “öte yaka”ya yolcu ettik. Sanat dünyamızdan Yalçın Menteş, Turgay Gönenç, Hakan Yeşilyurt, Erdoğan Sıcak, Aytaç Arman, Hüseyin Atabaş art arda ayrıldılar dünyamızdan. Sosyalist hareketimize emek vermiş Yalçın Yusufoğlu ve Cemal Kıral yoldaşlarımızı da uğurladık kısa süre önce. Onların […]

Uzun yaşamanın ağır yüklerinden biri de sevdiklerinizin ölümüne tanık olmaktır.

Şubat başından bu yana çok sayıda değerimizi “öte yaka”ya yolcu ettik. Sanat dünyamızdan Yalçın Menteş, Turgay Gönenç, Hakan Yeşilyurt, Erdoğan Sıcak, Aytaç Arman, Hüseyin Atabaş art arda ayrıldılar dünyamızdan.

Sosyalist hareketimize emek vermiş Yalçın Yusufoğlu ve Cemal Kıral yoldaşlarımızı da uğurladık kısa süre önce.

Onların acısı henüz çok tazeyken, bu kez de Atilla Tanılkan’ın ölüm haberiyle yasa boğulduk yeniden.

Tanılkan’la “Adımlar” dergisinde birlikte çalışmıştık. Dürüst ve alçakgönüllü kişiliği ile herkesin saygısını kazanmış bir yoldaşımızdı. TKP’nin basın / yayın işletmelerinin görünürdeki yüzüydü…

Ölüm haberinin ardından, Cavlı Çulfaz arkadaşımızın İngiltere’den gönderdiği başsağlığı mektubu düştü elektronik posta kutuma. Cavlı, Tanılkan’ın TÜSTAV Yayınları’ndan çıkan anı kitabının editörlüğünü yapmıştı. Kitaba yazdığı önsöze, “Ne güzel şey sana yoldaşım diyebilmek…” diye başlaması boşuna değildi. Mektubunda şöyle anlatıyordu Tanılkan’ı:

“Sol hareketimizin emektarlarından, çok sevdiğim yoldaşım Atilla Tanılkan’ı da yitirdik.

1977 yılında ben TKP yayınlarıyla, Atilla dağıtım işiyle uğraşırken  yollarımız kesişti. Yaklaşık üç yıl İstanbul’da birlikte çalıştık. O sıralar TKP organı ‘Savaş Yolu’ dergisi 40 bin, ‘İlerici Yurtsever Gençlik’ dergisi 40 bin, ‘Kadınların Sesi’ 30 bin, ‘Ürün’ 20 bin, ‘Barış ve Sosyalizm Sorunları’ dergisi 10 bin adet dağıtılıyordu. Ayrıca ‘Sanat Emeği’ dergisi, Konuk Yayınları, Temel Yayınlar vardı. Türkiye’nin o sıralar altıncı büyük gazetesi olan ‘Politika’nın sürümü de 30 bin dolaylarındaydı. Azımsanacak rakamlar mı bunlar? Üstelik ülkemizin nüfusu şimdikinin yarısıydı o zamanlar…

Ülke çapındaki bütün bu yayın dağıtım ağının başında, işini büyük bir özveriyle, sessizce yapan dürüst bir yoldaş (Atilla Tanılkan) ve onun yönetimindeki, deyim yerindeyse bir avuç atom karınca vardı.

Atilla yaşıtımdı. 1942 doğumluydu. Yıldırım Beyazıt Erkek Sanat Enstitüsü’nü bitirdikten sonra Hirfanlı Hidroelektrik Santralı’nda elektrik bakım ustası, tribün operatörü ve kumanda odası yöneticisi olarak çalışmıştı.

12 Eylül 1980 darbesinden sonra işkence gördü. Beş yıla yakın askeri hapishanelerde yattı. O sıralar akciğerleri zedelendi. Sonra yaşam yoldaşı Hicriye’yi, 2012 yılında da büyük oğlu Kubilay’ı yitirdi. Çok çile çekti.

İki yıl önce onu Ankara’daki evinde ziyaret etmiştim. KOAH denilen hastalığa tutulmuştu. Zor soluk alıyordu. Evinden pek uzaklara gidemiyordu. Ama zihni capcanlı, inancı dipdiriydi. Dünyanın neresinde bir siyasal tutuklu varsa, ilgili hükümetlere protesto mesajları yolluyor, dayanışmasını sergiliyordu.

Sevgili Aşut, senin aracılığınla oğlu Kerem’e, yakınlarına, TKP hareketinin emektarı bütün yoldaşlara başsağlığı diliyorum.”

Türkiye İşçi Partisi’nin emektarlarından Neşet Kocabıyıkoğlu da iletisinde şunları yazmıştı adaşım için:

“Ben Atilla ile TİP-TKP birleşme sürecinde tanışabildim. Daha önce onunla ilgili güzel sözler duymuştum ve tanışmak istiyordum. Atilla’yı tanıyınca tam da bu özellikleriyle karşılaştım.

TBKP sürecinde pek çok çetin sorunla karşılaştığımızda, Atilla’nın kişiliği, iki partinin yayın alanında güçlerini birleştirmesinin en az sorunla gerçekleşebilmesi umudunu vermişti bizlere. İlişkimiz ve dostluğumuz daha sonra da devam etti, Atilla’nın dostu olduğum için hep onur duydum. Güle Güle yoldaşım.”

Evet, günler ölüm haberleriyle geliyor. Bir bir eksilirken yoldaşlarımız, “Gittikçe artıyor yalnızlığımız”…