“Millete tepeden bakan, kendi insanını hor, hakir gören, kaymağını yedikleri bu ülkeye adeta asalak gibi yapışan elitler, Türkiye’nin kültür hayatının çoraklaşmasının da başlıca müsebbipleridir.” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Aralık’taki Necip Fazıl Ödülleri Töreni’nde bu ifadeleri kullanması tesadüf değil. Toplumsal alanda yaşananlarla birebir örtüştü. Yargı, medya, kamu, ordunun dizayn edilmesinin ardından “kültür hayatınının” biçimlendirilmesinde de […]

“Millete tepeden bakan, kendi insanını hor, hakir gören, kaymağını yedikleri bu ülkeye adeta asalak gibi yapışan elitler, Türkiye’nin kültür hayatının çoraklaşmasının da başlıca müsebbipleridir.” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 21 Aralık’taki Necip Fazıl Ödülleri Töreni’nde bu ifadeleri kullanması tesadüf değil. Toplumsal alanda yaşananlarla birebir örtüştü. Yargı, medya, kamu, ordunun dizayn edilmesinin ardından “kültür hayatınının” biçimlendirilmesinde de çıta yükseltiliyor. İktidarın bu amaçla kullandığı taktikler var. Ya tamamen yerle bir etmeye çalışıyor ya içini boşaltıyor ya da yama yapıyor.

Yıkım ve tasviye

“Bizden” bir kültür inşası öncelikle “bizden olmayanın” tasviyesini şart koşuyor. Geçen haftanın gündem başlıklarından biri iki büyük sanatçının, hak etmedikleri bir muameleyle karşılaşmasıydı. Ormana silah gömenler, kan banyosu heveslileri, otomatik silahlarla seçim kutlayanlar(!), Diriliş Ertuğrul’u izleyip Osmanlı bayraklarıyla televizyon basanlar dururken, “Metin Akpınar ve Müjdat Gezen, iç savaş tehdide bulundu” iddası akla aykırı. Durumu, sadece “bir korku” tepkisi olarak tanımlamak eksik kalır. Çünkü aynı zamanda iktidar bu durumu, kültür hayatında, “bizden değilin”, “uzlaşmazın”, “eleştirenin” tasviye ve izolesini mümkün kılacak bir fırsata dönüştürdü. Zihinlere serpilen “Akpınar’a bile tolerans göstermeyiz” fikri aynı zamanda gözdağında yeni bir basamak oldu.   

İçini boşaltma
Siyasi iktidarın, kültürel hegemonya kurma yöntemlerinden biri; her şeyin içini boşaltmak… Bu yolla farkında olduğu “meşru olmama” halini törpülemeye çalışıyor. Bir nevi imaj düzeltme çabası. Sahibinin sesi Sabah gazetesinden Tuba Kalçık’ın “ünlülerle” yaptığı “aynı gemideyiz” söyleşileri önemli bir örnek. İktidar bu yöntemle meşru bir zemin yaratma çabasına girip müstesna cevaplardan besleniyor: “21. yüzyılda solculuk olmaz”, “Muhalefet  saygı duymalı…” İşin sanatçı ya da yazar tarafındaki kısmı, belediye konseri ve toplantı organizasyonuna muhtaç olma hali; bunu geçelim… Esas mesele iktidarın, karşı mahalleden insan çalma, eksiltme kurnazlığı, devşirerek kültür transferi çabası. Ancak içi boşaltılan yazar ve sanatçının “kime ne hayır getireceği” sorusu öylece ortada duruyor.

Yamama 

Süper Toto Süper Lig’in “Konuyla alakası yok” demeyin… Futbol kültüre ve yaşam biçimine dahil. O kültür içinde, ilk yarısı biten ligde Medikal Başakşehir 35 puanla ilk sırada. En yakın rakibi Trabzonspor gibi averajla 4. Sırada yer alan Kasımpaşa ile aralarında 6 puan var. “Top yuvarlıktır” azizliği mi yoksa “Yeni Türkiye”nin halleri mi? 

BBC News Türkçe’de yayınlanan “Medikal Başakşehir Türk futbolunda bir başarı modeli mi?” isimli kısa belgesel bir hayli ilgi çekti. Öne çıkarılan “amigo” figürü ile her ne kadar inkar sağlanmaya çalışılsa da Başakşehir’in iktidar ve AKP ruhundan kopyalandığı bir kez daha teyid edildi. Kafa tokuşturan seyirci, Osmanlı amblemini kullanan1453 taraftar grubu ve 17 bin kapasiteli Fatih Terim Stadı’nın 5’te birini zor dolduranların açtığı “Başkomutan” pankartı. Kulüp Başkanı Göksel Gümüşdağ’ın şimdilik dondurduğu siyasi kariyeri, 2002 yılında AKP İstanbul İl Yönetim Kurulu’nda Başkan Yardımcısı olarak başladı. Gümüşdağ, halen Emine Erdoğan’ın yeğeni Müge Gülbaran ile evli. Şüphesiz bunlar kapsam dışında. Ancak SHP’li Başkan Nurettin Sözen’in kurduğu takımın 2014’te, kamu yararı, tarafsızlık gözetilmeden belediyeden ayrılması ve bugün sağlanan para kaynakları, gözününde bulunduğunda yeniden kapsama dönmek mümkün. “Site yalnızlığı” ile örtüşen bir semt ve mahalle kültüründen uzak takım… Amigo “Ponçik Reis” kendinden söz ediyor: “3 senelik futbol izleyicisiyim…” Yeni Türkiye’nin “yapıştırma” manzarasına örnek. Başakşehir; Gezi’den sonra AKP mitinginde Times News karakteri ile çArşı yazanların, 1453 Kartalları diye bir grup icat edenlerin taşıma suyu. 

Yerine ne koyacaksınız?
Başa dönersek… “O muamele” vicdanları yaraladı, tepki topladı. Geçen hafta gösterdi ki… Erdoğan’n sözünü ettiği çöl aslında… “Kuramadıkları kültürel yaşam.”

Kültür inşaası, bir yandan AKM’yi yıkıp öbür yandan Taksim Camii’ni yükseltmeye benzemiyor. Toplum, binaya yapıştırılan mozaik değil. “Zeki-Metin” repliği yerine, “Mizah dergisi” Misvak’ın 2 beyaz “Toros”a bindirilmiş şekilde çizdiği Bahçeli-Erdoğan karikatürünü koymak imkânsız. Devşirme sanatçı, Ahmet Kaya ruhunu taşımaz. Ve çubuklu forma asla turuncu lacivert yalnızlığında değildir. Kızmayın; alınmayın, telaşlanmayın; toplum kolay lokma değil… Biraz “zeki”, daha çok da “metin” olun!