Bildiğimiz, alışık olduğumuz dolayısıyla kendimizi güvende hissettiren gerek manevi kalıplar gerek maddi gerçekler var. Kuşkusuz, güvenli bir yaşam hepimizin hakkı ve temel ihtiyacı. AKP’nin ilk kez tek başına iktidarı kaybettiği Haziran 2015 ile Erdoğan’ın koalisyonu reddedip seçimin tekrar edildiği Kasım 2015 arasında geçen süre boyunca yaşanan şok edici terör olayları tam da toplumun bu güvenlik ihtiyacını hedef almıştı. Ardı ardına patlayan bombalar sevdiklerimizi bizden alırken toplumsal travmalarımıza yenilerini eklemişti. Korku ile umudumuz esir alınmıştı. Seçmenin algısına “Erdoğan kaybetse de gitmez” işte böyle yerleştirilmişti.  

***

Ardından 2017 referandumu geldi. Cumhuriyetin kazanımlarıyla derdi olduğunu aslında hiç saklamayan Erdoğan, dini referanslar üzerine kurulu, paranın merkeze alındığı sağcı-neoliberal-pragmatist-popülist bir düzen inşa etmek için var gücüyle çalıştı. Ve sonunda mühürsüz oylar devreye sokuldu. Erdoğan siyasal İslam ideolojisini tek adam rejimiyle taçlandırdı. Dışarıdan bakıldığında 2013’de, toplumun büyük bir direnç göstererek talep ettiği değişim sönümlenmiş, bastırılmış gibi görünüyordu. Oysa durum hiç öyle değildi. Özellikle kadınlar ve gençler özgürlüklerini ve haklarını geri almak konusunda ısrarını sürdürüyordu.

***

2018’de Erdoğan’ın karşısına rakip olarak çıkan Muharrem İnce seçmende ‘acaba bu kez değişir mi’ duygusu yaratsa da, seçim sürecindeki dili ve tavırları siyaseten karşısında yer aldığı Erdoğan’ın liderliğine benziyordu. Sonuçta halk aslı dururken benzerine oy vermedi ve “adam kazandı.” 2019 yerel seçimlerine, yeni bir ittifakla ortaya çıkan Kılıçdaroğlu’nun başarısı damga vurdu. İstanbul ve Ankara’nın belediye başkan adayları toplumun farklı sınıf ve ideolojilerine sahip insanlarından oy almayı başardı. Bu kez ‘yenilmez’ ve ‘yenilse bile gitmez’ denilen Erdoğan, şartları zorlayıp daha büyük bir oy farkıyla yenildi. İstanbul’un anahtarını muhalefete ve adayı İmamoğlu’na teslim etmek zorunda kaldı. Ankara’yı kazanan Yavaş için de başarı, bir önceki şaibeli yenilgisinin rövanşıydı.

***

Otokrasiler sandıkta yenilir mi? Yerini yine, yeniden demokrasi alabilir mi? Evet. Ama bunun için önce elzem bir farkındalığa ihtiyacımız vardı. Ülkeyi yeni bir yüzyıla taşıyabilecek güçlü liderliğin kabadayılıkla değil; kendine saygısı olan, gözleri ve kulakları eşit derecede çevresine duyarlı birleştiricilikle mümkün olabileceğini görebilmekti. Farklılıklarıyla bir araya gelmeyi ve orada durmayı başaran, ülkeyi çok seslilik ve akılcı politikalarla yönetebileceği konusunda halkı ikna edebilen muhalefetin, otokratik bir lideri sandıkta yenmesi elbette mümkündür. Devleti çiftliği, halkı tebaası gibi gören siyaset anlayışı insanlarda hiçbir iyiliği, umudu hak etmediğine dair bir değersizlik hissi oluşturur. Bundan sıyrılıp gücünü fark etmiş ve hakkını geri almaya kafayı takmış milyonlarca insanın karşısında durmak imkânsızdır. Bu akşam sandıklar açıldığında sorunlarımız kendiliğinden kaybolmayacak. Umarım tercihlerimizin toplamı, derince bir nefes alıp özgürlüğümüz için mücadeleye kararlı bir halk olduğumuzun bütün dünyaya ilanı olur.