Bir süredir düzensiz yazdığımın farkındayım. Birçok konu birikti. Kısa kısa değineyim dedim. Bu arada İlyas Başsoy neden CHP filozofu(!) olmaya soyundu, anlamış değilim. Ayrıca reklamcı gözüyle siyasal tahlil yapmanın da iyi bir kartvizit olmadığı kanısındayım. Düşünür İlyas’ı daha çok seviyorum ben. Sakın kimse kapışma mı var, demesin. Arkadaşımdır. Gırgır yapmak istedim. 

 

PENGUEN’İ YAKMAK!
Bizim bilmediğimiz türden bir akıldır mizahçıların ki! Heyecan verici ayrıntılardan yola koyulup, zor olanı, bir karede neredeyse tüm bir toplumu, siyasal ortamı anlatmayı becerirler. Gülmek gibi benzersiz bir hazzı yaşarken, bir an durur, belki de yediğimiz sert tokadın etkisiyle sarsılırız. Herkes mizahın gücünde, zamanın o benzersiz terazisi gibi, tartılmak ve durduğu noktayı kavramak zorundadır. Mizahçıyla kavgaya tutuşan birinin kazanma şansı yoktur. Bu bilgi kesindir. Yarışma koşulları eşit değildir bir kez! 

Böyle durumlarda bizim ülkede sıkça kullanılan yöntem yok etmek yönündedir. Oysa Penguen’i yakarak yok etmek olanağı yoktur. Bu bilgi de kesindir. Mizahın ruhu aramıza sızar, bulaşıcı bir hastalık olarak güçlenir ve yaygınlaşır. Dergiyi kundaklamaya kalkışan dangalak başına ne tür bir dert aldığını bilmiyor demek. O etkiyi arttırdı, haberi yok.  

Siyasilerin eleştiriye tahammülü olmadığı yeni bir bilgi değil. Zaten bu durum mizahçının da şeyin de değil!  

 

AH MEMUR-SEN, SEN YOK MUSUN SEN!
Sınıf bilincinden yoksun, göstermelik, yandaş sendikaların hali mizahçıların konusudur elbet. Şehvetle, iştahlı biçimde ‘Yetmez ama evet!’ diyenlerin hali acıklı. Temel talepleri olmayan, sadece namaz, niyaz ve iktidarın sus payından nemalanmayı sendikacılık olarak belleyen arkadaşlar, şimdi zor durumdalar. Başbakan onları da ezip, geçti. Memurların grevli, toplu sözleşmeli haklarını istemek türü bir kaygısı olmayan sendika olur mu?  

Değişen cumhuriyetin yeni kodlarını öğrenirken, ne tür bir sendikacılık yapılacağına da tanık olduk. Taksim Meydanı sınıfsal bir direncin göstergesiydi 1 Mayıs’ta. Oysa Ankara’da yandaş sendikalar Çalışma Bakanı’nı konuşturdu. Greve işverenin katılması türü bir acayipliktir bu. İşçi sınıfının bilinçli bir mücadele vermesi kolay olmuyor. Başka siyasal imgeler, örneğin dindarlık/muhafazakarlık bu bilincin oluşmasına engel olarak öne sürülüyor.  

Memur-Sen bu güne dek rolünü iyi oynadı aslında. Küresel kapitalizme uyumlu, sınıfsal itirazları asla dillendirmeyen, görüntü de sendika, içerikte yeni cumhuriyet inşasının bir parçası olarak, şimdi sıkışmış durumda. Sofrasındaki ekmeğin kaygısına düşmüş dar gelirli memur, er ya da geç gerçekle karşılaşıyor. Sus payı yetmiyor. Hak kavgası geliyor dayatıyor. 

Ah Memur-Sen, sen yok musun sen! 

 

19 MAYIS NASIL KUTLANMALI?
Siyasal tahliller ve konum belirlemek, güncel denklemle birlikte yeniden düşünülmeli. Örnek; Mustafa Kemal’in öncülüğündeki devrim bugün önemli hale gelmiştir. Milliyetçi, batıcı ama laik burjuvamsı devrim, özellikle laiklik meselesinden ötürü yeniden gündemde ve önemli! Başka türlü değerlendirirsek, içindeki sonsuz açmaza ve tartışmaya karşın, bugün ilericilik, gericilik tartışmasında bizi zorla Kemalizm’e itiyorlar, desek yeridir. Murathan Mungan’ın geçen gün Radikal’de Ezgi Başaran’a verdiği söyleşi önemliydi. “Hala solcuyum. İlericiyim. Aydınlanmacıyım” diyor şair. Bugün demode olması(!) bu kavramların değerini arttırıyor handiyse. 

Milliyetçilik olgusunun azması, ezilen milletlerin milliyetçiliğiyle, egemenlerin arasında fark vardır, tezini de tartışmalıyız belki. Ama bu ikincil bir mesele! İlerleme fikri üzerinden düşünürsek gazetecileri, yazarları, tiyatroları, düşünürleri doğrudan ya da dolaylı tutsak bir ülkede neyi öncelikle konuşacağımızı bilmeliyiz. 

19 Mayıs’ı kutlayamamanın nedeni törenlerin güdük, yaşamdan kopuk olması değildir. Ya da milliyetçi veya militarist imgelerle örülü olması da değildir. Şifre 4+4+4 yasasında saklıdır. Siyasal iktidar kendince bir modernleşme içinde yeni kültler yaratmaktadır. Bunu görmeden tartışmaya katılmak iyi niyetli bile olsa, kötü sonuçlar doğurur. Esas amaç gizlenmiş olur! 

Yeni cumhuriyet tartışmaları ‘Eskisi çok mu iyiydi?’ sorusunun gölgesinde yapılmamalı. Dünü eleştiren kimseler, bugünü daha haklı ve gönül rahatlığıyla değerlendirme hakkına sahiptir. Aptalca bir denkleme sıkıştırılmaya çalışılan düşünsel varlığımızı teslim etmemek gerek.  

Bayramı yasaklamak, ne amaçla olursa olsun nihayetinde bir YASAK’tır. Önce yasakla mücadele etmek gerekir, sonrası Allah Kerim!