6 Şubat’ta, merkezi Maraş olan 7.7 ve 7.6 şiddetindeki depremlerin, yüzyılın en büyük felaketlerinden biri olduğu konusunda herkes hemfikir. Erdoğan’a göre “Böylesi bir felakete hazırlıklı olabilmek mümkün değil. Bunlar kader planının içerisinde olan şeyler.” Yani, kaçınılması imkansız bir takım talihsizlikler işte… Fıtrat, mukadderat… Aldım kabul ettim, deyip bir sonraki felakete kadar bekleyeceğiz sakince. Aksi halde “Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan bu günlerde” iş siyasete girer. Ucunda, alınan kararların hesabını vermek olduğunda devreye giren bu veciz cümle Türkiye siyasi tarihinde benzersiz bir yere sahip. Halbuki siyaset, devlet işlerinin düzenlenip yürütülmesinden başka bir şey değil. Devletin organizasyon görevini yönetmeye talip olmuş bir iktidarın yerine getirmediği koordinasyonu kadere bağlamasının ne kadar kabul edilemez olduğunu en iyi, 99 depreminden sonra “yönetemiyorlar” diyerek iktidara talip olan AKP bilir. Bugünün Parti Sözcüsü Ömer Çelik ne demişti Marmara Depreminden sonra: “Türkiye yönetilemiyor. Yönetilemeyen mekanizmanın yönetiliyormuş gibi yapılması binlerce cana mal olur. Eğer bugün birilerin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenlerin ‘milli birlik ve beraberlik’ nutuklarının altında ezilmesine göz yumarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız.” Demek ki, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın sözünü ettiği o kader planı önceki acı tecrübeyle sabit, kendilerinin de öngörebildiği sebepler içeriyor. Demek ki, böylesi bir felakete hazırlıklı olmak mümkün.

***

Bilim bize ülkeyi saran fay hatlarını, kaç şiddetinde depremler üretebileceğini, yıkımın nasıl azaltılabileceğini, depreme dayanıklı binaların nasıl inşa edilebileceğini, yerleşim planlarının nasıl yapılması gerektiğini, arama, kurtarma ve yaşatma için ihtiyaç duyulan ekip ve araçların nasıl koordine edilebileceğini apaçık söylüyor. Deprem bilimciler, şehir planlamacıları, inşaat mühendisleri, yerel yöneticiler, sivil toplum örgütleri, meslek odaları… Bilimsel akıldan ayrılmayan ve AKP’nin vicdanı by-pass eden partizanlığına kapılmamış hiç kimse, uyarıları duymazdan gelinen bilim insanlarının çaresizlikten canlı yayınlarda ağladığı bir ülkede yaşamak istemez. Kaçak yapılara 21 yılda tam 9 kere imar affı getiren, AFAD gibi tek yetkili kılınan kurumun başına konuyla ilgili uzmanlığı bulunmayan birini oturtan, en kritik 48 saatte organize olmayı başaramamış ve sırf “birilerinin fiyakası bozulmasın diye” insanların ‘nerde bu devlet’ diye isyan edip yardım çağrıları yaptığı sosyal medyayı kısıtlayan AKP iktidarının sözünü ettiği o kader planı da, görevini yerine getirmekte yetersiz kalan devlet gibi iflas etti. Dere yataklarına, yumuşak zeminlere yapılan çok katlı apartmanlardan tutun da, kurala kaideye uymayan binaları ‘affeden’ mercilere kadar; İstanbul gibi sağlıklı yaşam sınırlarını çoktan aşmış bir metropolün, kanal projesiyle ve üstelik doğa katliamına sebep olacak şekilde genişletilme ısrarından, doktorları ülkeden kovup, ilkelerine sahip çıkan meslek örgütlerini terörist ilan etmeye kadar AKP iktidarının her hamlesi bize büyük yıkımlar, kayıplar yaşattı.

***

Depremin fıtratında illa ki ölüm olmayabileceğine dair çarpıcı örneklerden biri, etrafındaki bütün yapıların yıkılmasına karşın tek bir camı kırılmadan ayakta kalabilmiş olan Maraş TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası binası. Bilimle hareket etmenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunun adeta anıtı gibi. Bir diğer örnek, büyük bölümü yerle bir olan Hatay’ın, ne yıkım ne ölümün yaşandığı Erzin ilçesi… Bölgenin farkı, kendi döneminde kaçak yapıya izin vermediğini söyleyen belediye başkanı Ökkeş Elmasoğlu. Kaçak inşaat yüzünden ceza kestiği akrabasının “Türkiye’nin tek doğrusu sen misin” diye sitem edeceği kadar ciddiye almış meseleyi. Siyasetin, eş dost akraba kayırmacılığı demek olduğuna alıştırılmış insanların tepkilerine rağmen aldığı kararlar hayat kurtarmış. Bir diğer örnek 99 yılından, kayıp yaşanmayan Kocaeli Tavşancıl’dan… Gölcük’e yakınlığı sebebiyle en yıkıcı etkiyi alması beklenen yerlerden biri olmasına rağmen dönemin belediye başkanı bilim insanlarının uyarılarına kulak vererek hazırladığı imar planı kapsamında getirilen pek çok zorunlu uygulama sayesinde ne yıkım ne de ölüm yaşanmış. O da, kat sınırlamasından hoşnut olmayanların tepkilerine, bilimi dikkate alarak kulak asmamıştı. Böylece Tavşancıl’da da, Erzin’de olduğu gibi kimsenin kader planına depremde ölüm işlenmemiş oldu. Hayatımızın her alanına sirayet eden cehalet ömrümüzü yaşanmaz kıldığı kadar, yurttaşlık algımızda da büyük bir değersizlik hissine sebep oldu. Bu çaresizliği aşabilmek için bir kişiye değil, topluma hizmet eden yeni bir devlete ihtiyacımız var. Büyük felaketlerimizi ancak biz durdurabiliriz.