16 Şubat’ta, Türkiye’de sert bir viraj daha dönüldü. Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dayanışma Derneği’nin (TAYAD) Ankara eylemindeki 3 kişiye, 8 polis saldırdı. Üniversiteli Merve Demirel’e yönelik polis istismarını, 836 gündür aynı yerde “İşimizi geri verin” eylemi yapanlardan Nazan Bozkurt kaydetti. Emniyet, yüz kızartan istismarı sahiplenip, “Babası FETÖ’cüymüş” ifadelerini kullanırken, AKP’li Özlem Zengin de; “Telaşın verdiği […]

16 Şubat’ta, Türkiye’de sert bir viraj daha dönüldü. Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Dayanışma Derneği’nin (TAYAD) Ankara eylemindeki 3 kişiye, 8 polis saldırdı. Üniversiteli Merve Demirel’e yönelik polis istismarını, 836 gündür aynı yerde “İşimizi geri verin” eylemi yapanlardan Nazan Bozkurt kaydetti.

Emniyet, yüz kızartan istismarı sahiplenip, “Babası FETÖ’cüymüş” ifadelerini kullanırken, AKP’li Özlem Zengin de; “Telaşın verdiği yanlış” diyerek normalleştirdi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ise yine rol çaldırmadı: “Yasadışı direnirseniz, karga tulumba gözaltına alınırsınız.”

Daha ileri de gitti ve adeta “Tacizci bizdendir” dedi: “Evladımıza tacizci diyen alçaklar gereğini görecek.” Asgari demokrasilerde, soruşturması bakanlığı dahi kapsaması beklenen olayda, Demirel’le röportaj yapan Artı Gerçek’ten Derya Okatan gözaltına alınıp serbest bırakıldı.  

Aslında iktidarın topluma söylemek istediklerinin özeti olan ve kötülükte çığır açan “vukuat” korkunç zihniyetin de ifşası oldu. Münferit değil! Polisten emniyete, vekilden bakana sistematik bir halka bu. Fotoğrafın “nasıl hazırlandığına” ve neleri meşrulaştırıp, kurumsallaştırdığına bakalım:

  • AKP, 21 Şubat 2014’te Meclis’ten geçirdiği “Makul Şüpheli Yasası” ile toplumu nasıl biçeceğinin sinyalini vermişti. Sistematik bir kurgunun olduğu onaylandı.
  • “Kokteyl Terör” tanımı ve PDY/FETÖ, DHKP-C, PKK torbasının zemini olan yasa, bugünkü “Zillet İttifakı” ifadelerine uzandı. Makul Şüpheliden, “Uygun kişiye tecavüze” de geldik.
  • Düşman hukukunun uygulandığı, düşman görülene ise “Her şey mübahtır” tavrıyla yaklaşıldığı kabul edildi. İvmenin artması mümkün çünkü AKP’nin toplumla uzlaşma ihtimali kalmadı.
  • “Babası FETÖ’cüydü” ifadeleri çağdaş ceza hukukunun en önemli teminatlarından “suç ve cezanın şahsiliği” ilkesini ortadan kaldırdı.
  • “Bizden” ve “Bizden olmayan” ayrımı tanımlandı. Dahası AKP, “Bizden olmayan türbanlı bacı bile olsa yaşam şansı yok, hatta taciz bile uygun!” dedi.
  • Gözdağında çıta atlandı. Hafızaya; siyasal iktidar paydaşı gördüğü mütedeyyine dahi bunu yapıyorsa bize neler yapmaz” düşüncesi kazındı.
  • İstismarının ertesi günü, aynı ekipten bir başka polis, bu kez Yüksel eylemcisi Nazan Bozkurt’un göğüs bölgesine cinsel saldırıda bulundu. “Bize Engel yok” mesajı verildi.
  • İstismarın normal olduğu, kurumsallaştığı itiraf edildi. İşkence kabul edildi. “Sokakta bunu yapan, kapalı kapılar ardında neler yapmaz” şüphesi oluştu.
  • Emniyet teşkilatı, AKP’li kadın vekil ve İçişleri Bakanınca, yani iktidarın bizzat kendisi tarafından polise, kolluk görevlisine, taciz, tecavüz, işkence ruhsatı verildi.

Maddelere, son haftada yaşananları eklersek daha can yakıcı bir ana fikre de ulaşırız.

İstinaf Mahkemesi onayı, Cumhuriyet çalışanlarına yeniden cezaevi yolunu açtı. Gezi İddianamesi tamamlandı. “Kalkışma” diye tanımlanan ve 16 kişi için müebbet istenen dosyada Erdoğan müşteki oldu.

Bu arada, İstanbul 27’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nce, 39 kişinin katledildiği “Reina” davasınının gizli olması “uygun görülen” celsesinde, 19 sanık tahliye edildi. Öte yandan Rus Haber Ajansı Ria Novasti, el Kaide’de artığı Hayat Tahrir el-Şam (HTŞ) lideri Muhammed el-Culani kod Ahmet Hüseyin el Zara’nın Antakya Hastanesi’nde tedavi olduğunu iddia etti. Yerel kaynaklar, iddiayı “Hastaneye yaklaşmak zor sözleri” ile güçlendirdi. 

İktidar kimi “dost” kimi “düşman” olarak gördüğünü gözümüze sokuyor. “Radikal” sevgisi, toplumsal muhalefet nefretine ters orantılı. Daha fazlasını göz önüne sermek için “o fotoğrafa” dönelim. Ne yazık ki; ortaya çıkan tabloyu sadece “düşman hukuku” olarak tanımlamak yetersiz.

Bu utanmazlık ruhunu, cihadizmin; düşmanın “malı mübah”, eşi, kızı “helaldir” düşüncesinden alıyor. Türkiye’nin kırılma notalarından olan 15 Temmuz’da kafa keseni, sonrasında mal gaspını görmüştük. Yine darbede, eli palalı yobazın asker lojmanlarında “helal” avına çıktığı iddiaları vardı. Kafa kesmek, mal mülk gasp etmek sonrası “helaldir” noktasına da meşru oldu. Geçmişte iyi kötü bir demokrasi geleneği olan ülkede, sistem 17 yıl içinde Selefi/Vahabi çizgisinden beslenmeye başladı. Daha açık yazalım bu IŞİD’in gıdasıdır. İktidar bunu haykırıyor. Peki neden yazan suçlu oluyor?