Bunca şeyi yaşarken, yazmak!
Doğan Tılıç hatırlatıyor Geçmişin Boooom, Tak tak Ve Şırrraaak’larını
Duydukça, düşündükçe ağlıyorum
Ne yapacaktım başka!
Bu kadar ceza, bu şiddet, bu korku
Yetmedi, bir dolu kirli senaryonun
Hepi topu bugün vaaaar, yarın yoook iktidar
Uğruna olduğunu bilirken!
Ne yapacaktım başka!
Bu kadar ceza, bu şiddet, bu korku
Yetmedi, bir dolu kirli senaryonun
Hepi topu bugün vaaaar, yarın yoook iktidar
Uğruna olduğunu bilirken!
Doğan Tılıç hatırlatıyor
Geçmişin Boooom, Tak tak
Ve Şırrraaak’larını
Başka bir şey yazmak gelmiyor içimden,
Sonra hatırlanacak daha başka şeyler olmalı diye düşünüyorum.
Hapishane anıları örneğin
Belki sessizce, ama kıvranarak yaşanan
Hapishane mektupları ya da,
Şimdi Ahmet Şık’n yürek yakan mektubu gibi,
Yüreğini açarken bile acısını saklayan mektuplar.
Benim dediğimiz, bizim dediğimiz insanların yaşadıkları
“Mapusluklar”
Düşünceler üzerine kapanan “şırrraaaklar”!
Hiç, dağdaki gençlerin bir resmi çıkınca karşınıza
Dikkatlice baktınız mı?
O canlar, o bedenler
Ne duyar, ne yaşar diye
Nasıl da alınmıştır hayat ellerinden!
Ya karakoldaki erler!
Ölümün mü, tezkerenin mi kendilerini beklediğini bilemeyenler
Cenazeleri gelmedikçe farkında olmadıklarımız.
Bir onları düşünüp, bir İstanbul kafelerine bakıp
İçiniz yarılmaz mı “tak” diye orta yerinden!
Ya vicdan, hukuk, adalet nutukları?
Vicdan her yere lazım diyorlar,
Bakıyoruz, acı çeken kendilerinden değilse “hak etmiş “oluyor!
Adalet vazgeçilmez deniyor
Anlıyoruz ki, adaletin değneği kimin elindeyse “o “ adalet olmuş!
Hukuk her şeyin üstünde olmalı deniyor
Gördüğümüzse, üstte olanın hukuk değil, güç olduğu
Uğruna ölümlerin göze alındığı düşünce özgürlüğü ise,
Mevta olma yolunda, “boooom”.
Sizi bilmem, ama ben
İnsan gibi
Kimyasalla zehirlenen
Toprak anaya
Kesilen ağaçlar, yok olan ormanlara
İnleyen derelere
Alinois, ya da Hasankeyf’e de
Ağlıyorum
İnsanlara ağladığım gibi,
Oralardaki “booomları”, “ tak taklar”ı da duyuyorum yüreğimde
Ve duydukça, düşündükçe ağlıyorum
Ne yapacaktım başka
Bu kadar ceza, bu şiddet, bu korku
Yetmedi, bir dolu kirli senaryonun
Hepi topu bugün vaaaar, yarın yooook iktidar
Uğruna olduğunu bilirken!
Ne yazık!
Ne yazık!
Ne yaz!
Ne!
Geçmişin Boooom, Tak tak
Ve Şırrraaak’larını
Başka bir şey yazmak gelmiyor içimden,
Sonra hatırlanacak daha başka şeyler olmalı diye düşünüyorum.
Hapishane anıları örneğin
Belki sessizce, ama kıvranarak yaşanan
Hapishane mektupları ya da,
Şimdi Ahmet Şık’n yürek yakan mektubu gibi,
Yüreğini açarken bile acısını saklayan mektuplar.
Benim dediğimiz, bizim dediğimiz insanların yaşadıkları
“Mapusluklar”
Düşünceler üzerine kapanan “şırrraaaklar”!
Hiç, dağdaki gençlerin bir resmi çıkınca karşınıza
Dikkatlice baktınız mı?
O canlar, o bedenler
Ne duyar, ne yaşar diye
Nasıl da alınmıştır hayat ellerinden!
Ya karakoldaki erler!
Ölümün mü, tezkerenin mi kendilerini beklediğini bilemeyenler
Cenazeleri gelmedikçe farkında olmadıklarımız.
Bir onları düşünüp, bir İstanbul kafelerine bakıp
İçiniz yarılmaz mı “tak” diye orta yerinden!
Ya vicdan, hukuk, adalet nutukları?
Vicdan her yere lazım diyorlar,
Bakıyoruz, acı çeken kendilerinden değilse “hak etmiş “oluyor!
Adalet vazgeçilmez deniyor
Anlıyoruz ki, adaletin değneği kimin elindeyse “o “ adalet olmuş!
Hukuk her şeyin üstünde olmalı deniyor
Gördüğümüzse, üstte olanın hukuk değil, güç olduğu
Uğruna ölümlerin göze alındığı düşünce özgürlüğü ise,
Mevta olma yolunda, “boooom”.
Sizi bilmem, ama ben
İnsan gibi
Kimyasalla zehirlenen
Toprak anaya
Kesilen ağaçlar, yok olan ormanlara
İnleyen derelere
Alinois, ya da Hasankeyf’e de
Ağlıyorum
İnsanlara ağladığım gibi,
Oralardaki “booomları”, “ tak taklar”ı da duyuyorum yüreğimde
Ve duydukça, düşündükçe ağlıyorum
Ne yapacaktım başka
Bu kadar ceza, bu şiddet, bu korku
Yetmedi, bir dolu kirli senaryonun
Hepi topu bugün vaaaar, yarın yooook iktidar
Uğruna olduğunu bilirken!
Ne yazık!
Ne yazık!
Ne yaz!
Ne!