İki gün sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin 100’üncü yaşını kutlayacağız.

Dünyadaki saygın ve özgüveni gelişkin kurumsallaşmış devletler, 100 yıllarını eşsiz bir coşku ve dünyayı ayağa kaldıracak etkinliklerle kutlar.

Hele bu kutlama, kurtuluş ya da kuruluş günü ise yer yerinden oynar…

Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanet eden, Atatürk’e düşman bir anlayış, 100 yıllık büyük heyecan ve gururun yaşanmasına engel olmak için elinden geleni yapıyor…

20 yılı aşkın bir süredir siyasal İslamcılar, ulusal bayramların kutlanmasını engellemek adına uyduruk günler yaratıp gelecek kuşaklara gerçek tarihimizi unutturacak bir politika izliyor...

Bu arada Cumhuriyet’in 100’üncü yılını yok saymak adına sözde dinciler, tüm tTicanileri de toplayarak 28 Ekim’de Hamas mitingi düzenlemeyi ihmal etmiyor…

∗∗∗

Bazı kişiler bu durumu vefasızlıkla açıklıyor.

Onlar sadece vefasız değil, onlar nankördürler!

Hani hep hamasetle bayrak inmeyecek, ezan susmayacak diyorlar ya!

Atatürk ve arkadaşları olmasaydı ne bayrak dalgalanırdı ne de ezan duyulurdu…

∗∗∗

TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu üyesi olarak Meclis’in kuruluşunun 65’inci yılını kutlama programı çerçevesinde ülkemizin en önemli yazarlarından Yaşar Kemal’le birlikteydik.

Kurtuluş Savaşı ve çekilen zorlukları konuşuyorduk…

Laf geldi dolaştı sağcı ve solcu ayrımına dayandı.

Yaşar Kemal,” Cumhuriyet Halk Partisi ve Demokrat Parti geleneğinde yer alanların profilini” basitçe şöyle açıkladı:

“Kuvayı Milliyeciler, savaş sonrasında ülke ve milletin birliği için Atatürk’le birlikte CHP’yi devam ettirdiler…

Savaşa katılmayan, ABD mandasını isteyen ve padişahın eteğinde semirenler de yani mal mülk ve toprak sahibi olanlar da DP geleneğine geçtiler!” 

∗∗∗

Bu önemli saptama ışığında mütedeyyinleri ayırarak yazıyorum, “Siyasal İslamcıların” aile tarihlerine bakın ya asker kaçağıdır ya savaş zengini ya da tarikatların elinden tuttuğu, şeyhin eteğinden nemalananlardır…

”İşledikleri günahların farkında oldukları için şimdi Allah’a sığınmaya çalışanlardır” …

∗∗∗

Evet bugün, Filistin de emperyalistlerin mazlum insanları hunharca yok ettiği pis bir savaş sürüyor.

Çocuklar, yaşlılar, kadınlar ölüyor.

Hastaneler, kreşler, okullar İsrail tarafından bombalanıyor.

Netanyahu savaş suçu işliyor.

Mutlaka Roma Statüsüne göre Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmalıdır.

 Sözde insan haklarına ve özgürlüklere bağlı, hukukun üstünlüğüne inandıkları iddiasındaki devletler de yapılan bu soykırımı adeta yok sayarak aynı suça ortak oluyorlar…

Tamam da ya Türkiye’de ne oluyor?

∗∗∗

6 Şubat’ta 11 ildeki deprem felaketinde yitirdiğimiz 50 bin yurttaşımız için “Yas tutulmazken,” Suudi Arabistan Kralı’nın ölümünde olduğu gibi şimdi de Filistinliler’in en büyük bayramımızın kutlamalarına mazeret olarak gösterilmesi, iktidarın ülkemize olan uzak bakışının somut örneğidir…

∗∗∗

Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel ilkesi laikliktir.

Laiklik olmadan ne demokrasi, düşünce, ifade özgürlüğü ve halkın kendini yönetme yetkisi oluşabilir ne de sosyal hukuk devleti kurulabilir.

“Kurucu Büyükler,” bu bilinçle laikliğe büyük önem vermişlerdir.

Kul yerine yurttaş, ümmet yerine halk anlayışını yerleştiren “Bilime dayalı eğitimin” çağdaş ve modern bir ülke yaratmanın tek şartı olduğunu bilerek Cumhuriyetin temelini laiklik üzerine kurmuşlardır.

Yurttaşın inancını sömüren sözde din tacirleri, laikliği yok ederek İslam’la ilgisi olmayan uydurmalarla halkı kandırıp iktidarlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar…

∗∗∗

Cumhuriyet onların yüzlerindeki maskeyi düşüren en önemli güçtür.

İslam’da yalan, riya, zina, hırsızlık, yolsuzluk, küçük çocukları istismar etmek yoktur.

Tüyü bitmeyen yetimin hakkını yemek yoktur.

Hele hele Allah’a ŞİRK koşma hiç yoktur!

Bugüne kadar AKP Düzce Milletvekili Fevai Arslan’ın “Erdoğan Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplamış liderdir. diyerek, Allah’a şirk koşmasına başta Erdoğan olmak üzere hiç kimse “haşa” dememiştir.

Müşrikleri içinde barındıran iktidarın, inançlara ve ülkeye katkısı ne kadar olabilir?

Zaten olmadı.

Ancak işbirliğinde bulunduğu emperyalistlerin Türkiye’yi soymasına ve yurttaşlarımızın emeğinin sömürülmesine vesile oldular.

∗∗∗

Cumhuriyet’e öyle düşmanlar ki Kurtuluş Savaşı’nı yapan, laik demokratik Cumhuriyet’i kuranlara bile utanmadan “iki ayyaş” diyebiliyorlar…

Ne yazık ki, bu nankörlüğe müsamaha eden insanlar da var!

Hatta Cumhuriyet’in 80 yılda oluşturduğu tüm ekonomik değerleri, özelleştirme adı altında başka ülkelere satmalarına bile göz yumuyorlar…

Ama sabrın da sınırı var!

∗∗∗

Bugün Türkiye’nin en büyük şansızlığı, “kendilerini bu ülkeye ait hissetmeyen kişiler” tarafından yönetilmesidir…

Bu nedenle suyu, toprağı, ormanı, fabrikası hatta yurttaşın emeği kolaylıkla birilerine peşkeş çekilebiliyor…

∗∗∗

Türkiye’nin yüzyıllık iki güzide spor Kulübü Galatasaray ile Fenerbahçe arasındaki en büyük kupa maçının Suudi Arabistan’da oynanması talimatı verilmiş. Kim vermiş, niye vermiş? Bilinmiyor…

Ey okurlar! Ne Galatasaray ne de Fenerbahçe, Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında “Cumhuriyet kupası maçını” Türkiye’ye ezelden düşman bir ülkenin topraklarında oynamaz…

Bunlar Türkiye’ye ve de Atatürk’e o kadar kin duymaktadırlar ki kamudan Türkiye Cumhuriyeti ibaresini, meydan,cadde, köprü,salon, havalanı gibi yerlerden Atatürk ismini kaldırdılar.

Son örnek, Fenerbahçe’nin stadının ismini hala ATATÜRK STADI olarak tescil etmediler…

∗∗∗

Cumhuriyetimizin 100. Yılı kutlu olsun!

“Bu en büyük bayramımızda her yer bayraklarımız ve Atatürk resimleriyle donatılsın…”