Google Play Store
App Store
Burası bizi öldürmek isteyenlerin değil, bizim ülkemiz

Bizim yurtdışında banka hesaplarımız, banka hesaplarında milyon dolarlarımız, günü geldiğinde atlayıp kaçacağımız özel uçaklarımız yok. Bizim karanlık dehlizlerde, kuytu köşelerde, kulislerde, localarda yaptığımız kirli görüşmeler, aşağılık pazarlıklar, alçakça planlar da yok.

Biz insan kanı alıp satanlardan, insan cesetlerini dövize, hisse senedine, borsaya tahvil edenlerden, memleketi siyasi kumar masalarına koz, halk çocuklarını en aşağılık çıkar sofralarına meze diye sunanlardan değiliz.

Annemiz doğduğumuzda bu topraklara gömmüş göbeğimizi, randevumuz bir ömür boyu bu topraklara kesilmiş. Burada doğduk, burada yaşayacak ve burada öleceğiz. Masallardan fırlamış gibi güzel gencecik kızlarımızın, başı dağlar gibi dumanlı delikanlılarımızın yüz yıllık çınarlar misali derin kökleri, yüz yıllık çınarlar misali sağlam gövdeleri var bu coğrafyanın yerine göğüne uzanan.

Biliyoruz, NATO toplantılarından, Beyaz Saray’ın salonlarından, Pentagon koridorlardan siz çıkmazsınız, “dış mihrakların uzantısı” biz oluruz. Biliyoruz, IMF bürokratlarının, küresel tefecilerin, uluslararası para babalarının önüne siz yatarsınız, “kökü dışarıda” biz oluruz. Ve biliyoruz, emekçilerin cebinden kuruş kuruş ödenen vergilerle yapılan fabrikaları, tesisleri, limanları siz peşkeş çekersiniz, “vatan haini” biz oluruz.

Oysa unutmayın;

Siz “ırmağının akışına ölürüm Türkiye’m” diye türkü söylersiniz, ırmakları kurutan HES’lere karşı biz mücadele ederiz.

Siz “vatan millet Sakarya” edebiyatı yaparsınız, “Amerikan üsleri kapatılsın” diyenler ise bizler oluruz.

Siz “bir çakıl taşı dahi vermeyiz” diye demagoji yaparsınız, memleketin ağacını, dağını taşını, kuşunu böceğini, suyunu denizini ise biz savunuruz.

Siz “devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir” dersiniz, o kurşunlar “tam bağımsız Türkiye” diyen bizlerin kalbine, kafasına saplanır.

Siz “dünya beşten büyüktür” diye masal okursunuz, biz sizin secde ettiğiniz Amerikan 6. Filosunun askerlerini denize döküp madara eder, memleketten kovarız.

Sizin sizden başka dostunuz yoktur, biz ise dünyanın neresine el uzatsak, insan olmakta ve insan kalmakta ısrar eden, “diz çökerek yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir” diyen biri mutlaka tutar elimizi, sımsıcak kucaklaşırız.

Sizin kökünüz, tarihiniz, tarih bilinciniz yoktur, “ecdat” diyerek varmış numarası yaparsınız ama biz Bedreddin’le Pir Sultan’la, Dadaloğlu’yla, Nesimi’yle dostluk, ahbaplık, yoldaşlık ederiz.

Sizin bu ülkede bina yapmaktan başka taş üstüne taş koyduğunuz görülmemiştir, bizim ise Sabahattin Ali’lerimiz, Nazım Hikmet’lerimiz, Ahmed Arif’lerimiz, Enver Gökçe’lerimiz vardır sözcük üzerine sözcük koyup Türkçeyi onurlandıran.

Sizin seçim şarkıcılarınız, saray türkücüleriniz, soytarılarınız, bizim Âşık Mahsuni’lerimiz, Neşet Ertaş’larımız, Ruhi Su’larımız, Grup Yorum’larımız vardır.

Siz “Bursa da havlucu Recebe, Karabük fabrikasında tesviyeci Hasana, fakir köylü Hatçe kadına, ırgat Süleymana düşman”sınızdır, bizim derdimiz ise sizin suç saydığınız “ameleden adamları mevkii iktidara getirmek”tir.

Siz kefeninizle gezersiniz ama Mustafa Suphi’lerden Sabahattin Ali’lere, 1 Mayıs 1977’den Bahçelievler’e, Maraş’tan Sivas’a, Suruç’tan Roboski’den Ankara’ya, onar onar yüzer yüzer ölen hep biz oluruz.

Siz “ezeli mağdur”sunuzdur ama yargısız infazlarda, gözaltında kayıplarda, işkencehanelerde, dağlarda, cezaevlerinde, darağaçlarında hep biz ölürüz, hep bizim çocuklar, hep bizim çocuklar ölür.

“Biz kırıldık, daha da kırılırız” doğrudur ama “sayılmayız parmağ ile tükenmeyiz gırmağ” ile diye zulme diklenen de, zalime “usludan yeğdir delimiz” diye seslenen de, dünyaya “senin en son alacağın biçimin sabırlı yontucusuyuz” diye kafa tutan da, “çılgın bir yürüyüşün en tetik yolcusu” olmakla övünen de bizizdir.

Dedim ya, annemiz bu topraklara gömdü göbeğimizi, randevumuz bir ömür boyu bu topraklara kesildi, burada doğduk, burada yaşayacak ve burada öleceğiz. Sizin bu ülkeden kaçmaya çalışacağınız günleri de, bizim hüzne sıkılmış anne yumruklarında ve öfkeye kesmiş baba bıyıklarında yargılanmanız adına kapıları tutacağımız günleri de göreceğiz.

Burası sizin, yani bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi değil, bizim ülkemiz. Bunu göreceksiniz, bunu göreceğiz!

NOT: Bu yazı, geçen yıl 10 Ekim katliamından üç gün sonra muhalefet.org’da yayınlanmıştı. Katliamın yıldönümünde BİrGün okurlarıyla da paylaşmak istedim.