Memleketin seçmen davranışlarını araştıran Amerikalılar, halkımızın sadece iktisadi gerekçelerle oy verdiğini saptamış. İlk bakışta ‘ne var bunda’ dedirten, sıradan bir değerlendirme olarak görünüyor. Oysa tersten düşündüğümüzde ürkütücü bir gerçekle yüzleşiyoruz. İnsanımız; özgürlük, eşitlik, adalet gibi konularda kafa patlatmıyor, böyle bir beklentisi de yok iktidarlardan…

Esasen AKP diktasının yıllarca sürmesinin gerekçesi böylece çıplak biçimde ortaya çıkıyor…

Adamlar ilk kez ‘başkanlık’ gibi saçma ve soyut, bencil bir meseleyi tartışmaya açtı, hemen tokadı yedi. Tokat dediğimiz; hâlâ on kişiden dördü bu baskıcı yönetime avuç açmakta. Devletten beslenen, sus payı olarak “ne alsam iyidir” diyen bir güruh yaratıldı. ‘Sadaka Cumhuriyeti’ yurttaşlarının etik değeri olmaz, olamaz…

Bu iktisadi meseleyi salt yoksulların davranışında görmüyoruz elbet. Adına ‘istikrar’ denen sömürü düzeninin devamı için hemen patronlar ön aldılar. Yalın bir hesap bu! ‘Yalnız Padişah’ oyun dışı tutulsun, geride kalanlarla ‘düşkünler’ toplumunu besleyelim ve “işimize bakalım” demekteler… Yani? Gayet açık durum; halka sadaka verelim, bol bol din söylemi boca edelim üstlerine, rantı paylaşmaya, devlet olanaklarını kullanmaya devam edelim istiyorlar… Koalisyon için herkesin kırmızı çizgisi bu!

O kadar derin bir yara açıldı ki toplumda, onca büyük hasar verdi ki bu gerici, yobaz iktidar, esasen hepimiz muhtaç hale geldik. Büyükçe bir kısım salt iktisadi sanıyor bunu. Oysa bugün sürekli halay çekip, başarı çığlıkları atanlar da dahil; başta ‘ifade özgürlüğü’ olmak üzere daralan yaşantımıza hiçbir öneri sunmuyorlar. ‘Halkların Kardeşliği’ güzel elbet… Ama kardeşlik hangi denklemde kurulacak? Yoksulluğun kardeşliğine isyan etmek zamanı…

İnsanımız bir lokma ekmeğe muhtaç halde. Çocukları işsiz, geleceğe umut beslemiyor köylü, işçi… Elinde kala kala bir tek din kalmış. Tanrısını da alırsanız oynatacak kafayı insanlar. Bu seçim sürecinde alabildiğine dincilik yarıştı. Her parti kendi çapında bastırdı. Kimi başardı, kimi kapalı kapılar ardında pazarlığa oturdu. Neydi amaç? Oyu cebe koymak… Peki, neyin alışverişi bu? İyi düşünmek gerek…

Elimizde sanal bir özgürlük var. Artık ‘Yalnız Padişah’ın sesi daha az çıkıyor, diye seviniyoruz. Avunuyoruz demek daha doğru. Oysa baskı düzeni alabildiğine hükümranlığını sürüyor. Gamsız bir kitle çoktan kıyı şeridine serdi havlusunu, güneşlenmeye başladı. Önümüz ramazan, bakalım kaç cinayet göreceğiz dini gerekçelerle? Ayrışmış, bütün değerlerini yitirmiş, hamaseti ‘hakikat’ sanan insanlarız artık. Parıltılı sözler, içi boş vaatler…

Düşünsenize; ‘dünya lideri’ diye yutturulan birinin peşinden gitti milyonlar. Başkası meczup diye bakarken, biz kendimizi fetihte sandık ‘Yalnız Padişah’la birlikte. Üstelik muhalefet eden herkes içeri tıkıldı, toplumsal bir şizofreni yaşandı da, kimsenin ‘gıkı’ çıkmadı desem yeri. Elbet ‘Gezi’ bir isyandı, dirilişti, öfkeydi… O da kanla bastırıldı. Medyası esir, askeri korkak (‘korkak’ deyince darbe çığırtkanları hemen sevinmesin, Süleyman Şah Türbesi’ni gece yarısı nasıl kaçırdıklarını hatırlayın), avukatı dövülen bir düzendir bu. Bir de, “Gelen ağam, giden paşam” diyen patronların olduğu bir cumhuriyet…

‘Gericilik’ tüm bunları çaktırmadan da olsa benimsemektir. Kimi bu olanlara muhalifmiş gibi yapıp, bal gibi düzen partisi oluyor. Kimi bunu açıktan dile getirip, zaten isteği olan düzenin bu olduğunu her biçimde söylüyor. Bir cümleyi doğru dürüst kuramayan, herhangi bir fikir zemini olmayan kimselerin elinde oyuncak olan bir toplum… Vasatta uzlaşmanın resmidir bu. Halk adamı dedikleri kişilerin davranışlarına bakın. Sahiden halklara iyilik mi ediyorlar, yoksa gericiliğin devamını mı sağlıyorlar? Bunu düşünmek gerek, bıkmadan usanmadan…

Köşeden kimseye akıl verecek halimiz yok. Bunu yapanlara gülündüğünü biliyorum. Dahası, bazı ‘gazeteci’ diye bildiklerimizin ayakçı olduğunu göz ardı etmeyelim. Tüm bu süreç onlar üzerinden yürüyor. Eğer rol almak için sıraya girmezseniz, bu kirli düzen sizi dışarı atar, kusar… Derin uzlaşıyı görmek lazım… Kimseler etik değerlerden, sanattan, edebiyattan, bilimden söz etmez. Hadi ‘laiklik’ deyin bakalım, ne olacak haliniz… Dedim ya vasatta uzlaştık…

‘40 Kuşağı’na bakın, yakın tarihimize. Aydınlar ne tartışmış, ne peşinden koşmuş… Bir de bugüne bakın. Demek daha çok betona sahip olunca, bilişim olanakları gelişince ilerleme olmuyor…

Memleket türkü bar tadında…

Ne türkü, türkü gibi; ne de bar, bar gibi…

Bize uygun demokrasi için haydi halaya…