Geçen hafta son açıklanan büyüme rakamları üzerine genel bir değerlendirme yapmıştık. Bu hafta, aynı verilerden hareketle ulaştığımız

Geçen hafta son açıklanan büyüme rakamları üzerine genel bir değerlendirme yapmıştık. Bu hafta, aynı verilerden hareketle ulaştığımız ileriye dönük bazı ipuçlarını paylaşmak istiyoruz.
Bunlardan ilki, hükümetin kriz karşısındaki tutumuna ilişkin değişikliktir. Geçen yılın ilk çeyreğinde kriz devam ederken mali disiplin bir tarafa bırakılarak, “devlet tu kaka” söylemlerine rağmen kamu harcamalarında önemli bir artış sağlanmıştı. Ekonominin yüzde 14.5 küçüldüğü ve özel sektör yatırımlarının yüzde 32.2 gerilediği bir konjonktürde, kamu harcamalarının bileşenleri olan kamu tüketim harcamaları, kamu yatırımları, mal ve hizmet alımları ile maaş ve ücret ödemeleri sırasıyla yüzde 5.1, 11.8, 10.7 ve 0.9 oranında arttırılmıştır. Ancak “kriz sona erdi” rehavetiyle olsa gerek 2010 yılının ilk çeyreğinde kamu harcamalarında özellikle kamu yatırımlarında frene basılmıştır. Anılan dönemde kamu tüketim harcamalarında, mal ve hizmet alımları ile maaş ve ücret ödemelerinde sınırlı bir artış olurken (artışlar sırasıyla yüzde 1, 1.6 ve 0.4 olmuştur), kamu yatırımlarında yüzde 25.6’lık bir düşüş gerçekleştirilmiştir. Bu tutum değişikliği, ileride özellikle özel tüketim yatırımlarının (2010 yılının ilk çeyreğinde özel sektör yatırımlarında yüzde 22.1’lik bir artış sağlanmıştır) devamlılığı açısından sorun yaratabilir. Kriz dönemlerinde kamu yatırımları özel yatırımların tamamlayıcısı durumundadır.
İlki aksadığında, diğerinin kesintisiz sürdürülebilmesi giderek güçleşir. Kamu yatırımlarının düşürülmesi çok açıktır ki, ileride kamu ve özel sektör arasındaki tamamlayıcılık ilişkisini zayıflatacak ve krizden çıkışın hızlanmasını aksatabilecektir.
İkincisi, özel tüketim harcamalarındaki artışın tuzu kuru tüketiciler üzerinden gerçekleştirilmesidir. 2010 yılının ilk çeyreğinde özel tüketim harcamalarında yüzde 9.6’lık bir artış olmuştur. Ancak bu artışın, tuzu kuru tüketiciler sayesinde gerçekleştiği anlaşılıyor. Çünkü anılan dönemde maaş ve ücretlerde ancak yüzde 0.4’lük bir artış sağlanabilmiştir. Özel tüketim harcamalarının efektif talebe daha büyük katkı sağlaması isteniyorsa, maaş ve ücretlerde bindelik değil yüzdelik ve yüksek oranlı artışlar gerçekleştirilmelidir.
Gelir artışı tek başına yeterli değildir, ayrıca geniş halk yığınlarının tükettiği zorunlu tüketim mallarında ciddi bir KDV indirimine de gidilmelidir. Böylesi bir tutum değişikliği hiç kuşkusuz krizden çıkışı kolaylaştıracak ve hızlandıracaktır.
Üçüncüsü, sıcak paraya dayalı spekülatif büyümenin devam ediyor olmasıdır. 2009 yılının ilk çeyreğinde ekonomi yüzde 14.5 küçülüp dip yaptığında cari açık 2 milyar doların altına düşmüştü. 2010 yılının ilk çeyreğinde ise ekonomi yüzde 11.7 büyüdüğünde cari açık 10 milyar dolara (2010 yılının ilk çeyreğinde cari açık 9 milyar 890 milyon dolar düzeyinde bulunuyor) dayanmaya başladı. Ekonomi yeniden büyüdüğünde, ithalat ve dolayısıyla dış açık artıyor ve ardından cari açık yeniden patlamaya başlıyor. Cari açığın nasıl finanse edildiğini ise artık herkes biliyor. Açık, spekülatif nitelikleri ağır basan ve dış borçlanmaya dayalı sıcak para girişleri aracılığıyla finanse ediliyor. Yani kriz öncesi, bildiğimiz eski sorun yeniden nüksetmiş durumda. Dolayısıyla, krizden bugün çıkılsa da bu kırılgan yapı nedeniyle, Türkiye ekonomisinin ileride her an yeniden krize  girmesi mümkündür.
Sonuncusu ise istihdamsız büyümenin sürdürülüyor olmasıdır. 2010 yılının ilk çeyreğinde sanayi istihdamında yüzde 7’lik bir artış gerçekleşmiş. Bu artış oranı geçen yıldaki yüzde 9’luk küçülme oranının 2 puan gerisinde. “Sanayide istihdam patladı” deniliyor ama bu yılın ilk çeyreğinde gelinen sanayi istihdam düzeyi iki yıl öncesindeki (kriz öncesindeki) düzeye (2008 yılındaki düzeye) henüz gelebilmiş değil. Öte yandan, 2010 yılının ilk çeyreğinde ulaşılan işsizlik oranı (yüzde 13.7) ise 2008 yılındaki düzeyin (yüzde 10.7) 3 puan üzerinde. Görülüyor ki, kriz öncesinde olduğu gibi büyüme istihdam yaratmıyor. Sıcak paraya dayalı büyüme devam ettiği sürece istihdam yaratmayan büyümenin de sorun olarak varlığını sürdüreceği anlaşılıyor (hatırlanacaktır, daha önceki yazılarımızda bu ilişkinin niye böyle olduğu ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştı).
Tüm bu tespitler ve ipuçları büyümenin, sorunlarıyla birlikte devam ettiğini gösteriyor.