Nasıl makroekonomik göstergelerdeki her bozulma AKP kapatma davasıyla ilişkilendiriliyorsa (hükümet ve yandaşlarının yaptığı gibi), o göstergelerden birinde...

Nasıl makroekonomik göstergelerdeki her bozulma AKP kapatma davasıyla ilişkilendiriliyorsa (hükümet ve yandaşlarının yaptığı gibi), o göstergelerden birinde (örneğin büyümede) ortaya çıkan olumlu bir gelişme de benzer şekilde söz konusu dava ile ilişkilendirilmelidir. Ama görüyoruz ki bu çevrelerde bu tür bir değerlendirme nedense yapılmıyor. Oysa içsel tutarlılık bu tür bir değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Anlaşılan bu çevrelerin zaten böyle bir derdi de bulunmuyor.

İçsel tutarlılığı bir tarafa bırakarak soralım: Bu yaklaşım ne kadar sağlıklıdır? Yanıtımız ne yazık ki olumsuz. Ne demek istediğimizi biraz açalım. Ekonomide bazen iki olay eş zamanlı gerçekleşebilir ve zaman içerisinde tekrarlanabilir. Dolayısıyla, tesadüfi olarak aynı anda gerçekleşen ve tekrarlanan bu iki olay arasında istatistiki olarak yüksek bir korelasyon saptanabilir. Ancak bu, iki olay arasında neden-sonuç ilişkisi var olduğu anlamına gelmez. İktisadi olguların ölçümünü ve çözümlemesini yapan, iktisadın alt bir dalı olan ekonometri yazınında, neden-sonuç ilişkisinin saptanamadığı bu tür korelasyonlara “sahte korelasyon” deniliyor. Dolayısıyla, sahte bir ilişkiyi gerçekmiş gibi sunmanın (makroekonomik göstergelerdeki her bozulmayı AKP kapatma davasıyla ilişkilendireme örneğinde olduğu gibi) bilimsel ciddiyetle bağdaşır bir tarafı bulunmuyor.

 

İYİMSERLER YİNE SAHNEDE

Yukarıdaki bu eleştiri geçerliyse -ki geçerli- o zaman kapatma davasının büyümeye olumlu bir katkı sağladığını ileri sürebilmek (her ne kadar bugün için bu tür bir görüş ortaya atılmamış da olsa) mümkün gözükmüyor.

Kaldı ki, 2008 yılının ilk çeyrek büyüme rakamları büyümede iyimser olmayı da haklı çıkarmıyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’nun açıklamasına göre, 2008 yılının ilk çeyreğinde ekonomi yüzde 6,6 büyümüş. Diğer bir deyişle, gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) artışı yüzde 6,6 oranında gerçekleşmiş. Geçen yılın eş döneminde bu oran yüzde 7,6 idi. Yani, büyüme oranı geçen yılın eş dönemine göre yüzde 15 oranında gerilemiş. Bu olgu, iyimser olmayı güçleştiriyor.

İyimser olmayı zorlaştıran bir diğer faktör, 2008 yılı için öngörülen büyüme hedefinin tutturulmasında karşılaşılabilecek güçlüktür. Bilindiği üzere geçen yılın ilk çeyreğinde büyüme 7,6 iken yılın tamamında ortalama yüzde 4,5 idi. Koşulların böyle devam etmesi halinde bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 6,6 olan büyümenin yılın tamamında geçen yılki düzeyin gerisinde kalma olasılığı bir hayli yüksektir. Böyle bir durumda, 2008 yılında öngörülen yüzde 5,5’lik büyüme hedefinin gerisinde kalınacağı çok açıktır.

Bu iki faktör birlikte değerlendirildiğinde 2008 yılı büyümesi için iyimser olabilmek pek mümkün gözükmüyor. Dolayısıyla biz, “bardağın yarısı dolu” diyerek iyimserlik havası estirenlere ve ekonomiyi toz pembe gösterenlere ihtiyatlı yaklaşıyoruz.

NOT: Yeni milli gelir serisiyle birlikte gayrisafi milli hasıla (GSMH) verilerinin açıklanmasına son verilmesi dikkati çekmektedir. TÜİK’in böylesine önemli bir veri setini yayımlamaması düşündürücüdür. TÜİK’i göreve çağırıyoruz.