10 Ocak Türkiye’de “Çalışan Gazeteciler Günü” olarak kutlanır… Tüm gazete emekçilerine kutlu olsun! “Çalışan Gazeteciler Günü”, gazetecilik mesleğini yapanları onurlandırmak için 1962’den beri ülkemize özgü bir kutlama günüdür. Bilindiği gibi 1961 Anayasası’nın hak ve özgürlükleri genişleten, demokrasinin kurum ve kurallarını belirleyen çağdaş anlayışıyla yaşantımıza pek çok yenilik getirmişti. Bu yeniliklerden biri de “212 sayılı Fikir İşçileri” Kanunu’ydu! Yasanın yürürlüğe girdiği 10 Ocak 1961 gününü demokrasinin 4. gücü olduğu inancıyla “basının bayramı” olarak kutladık.

Ancak, “sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçtiği” gerekçesiyle emperyalistlerin telkini doğrultusunda yapılan “1971 Askeri müdahalesi” sonrasında, hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamalar nedeniyle 10 Ocak “bayram “olmaktan çıkarılmış, "Çalışan Gazeteciler Günü" olarak değiştirilmişti. Oysa yürütme, yargı ve yasama erkleri kadar güçlü olan basın, sadece bu 3 erki denetleme ve fren görevini yapmıyor, aynı zamanda da demokrasinin varlığının göstergesi de oluyordu! Dün “bu anlamlı günü” buruk bir şekilde kutladık…

212 saylı yasa, gazetecileri "düşünce işçisi" olarak tanımlar! İş sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması, sözleşmelere işin türü ve ücret miktarının yazılması gibi gazetecilerin sosyal ve yasal haklarını belirler ve Anayasa’da yer alan “düşünce ve ifade özgürlüğünün” güvencesi olan hükümleri içerir…

∗∗

AKP iktidarında basının durumu içler acısı. Yarattıkları “havuz medyasıyla” basının etik değerlerini bir kenara bırakarak, iktidar adına algı oluşturan mekanizma haline getirildi. Demokrat Parti döneminden daha kötü bir durumla karşı karşıyayız! O dönemin “besleme basınına” halel getiren taraflı ve ahlaki yoksunluk içindeki bir yapıyla demokrasi ve adalet kavramları yok edildi. Yurttaşın haber alma hakkı, yalan yanlış bilgilerle bataklığa gömüldü. BirGün, Cumhuriyet, Evrensel, Sözcü gibi birkaç gazete, Halk, Tele1, Flash, SZC, Fox gibi birkaç TV ve az miktarda radyo olmasa, laik demokratik rejimi ve sosyal hukuk devletini savunan kalmayacak! Besleme basın sayesinde iktidar ortamı öyle hazırlıyor ki, emperyalist ağalarının isteği doğrultusunda Türkiye Cumhuriyeti’ni bir Ortadoğu ülkesi haline dönüştürme çabasında hayli mesafe kat ediyor! RTÜK’le tarafsız medya korkutulup yıldırılıyor, yargı sopasıyla da sorgulayan muhalefet susturuluyor. Yani ne hukuk ne demokrasi ne de siyasal ahlak kaldı…

∗∗

4. güç olan basının ülkemizdeki haline bakalım!

Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütünün hazırladığı “2022 Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’ne” göre Türkiye, 180 ülke içerisinde 149’uncu sırada yer alabilmiş. Oysa Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 2005 yılında Türkiye, 98’inci sırada yer alıyordu. Basın Özgürlüğü Endeksi’ne göre 180 ülkenin; 8’inde özgürlük durumu "iyi", 40’ında "tatmin edici", 62’sinde "sorunlu", Türkiye’nin de aralarında olduğu 42 ülkede "kötü", 28 ülkede ise "çok kötü" olduğu açıklanıyor!

Ayrıca RSF’nin raporunda şunlar da yazıyor: "Recep Tayyip Erdoğan’ın aşırı yetkilerle donatılmış Cumhurbaşkanlığına ve otoriterliğine, basın özgürlüğünün hiçe sayan ve yargı sistemine müdahaleler eden bir davranış sergilediği. Yargının, Erdoğan’ın talebi üzerine tutuklamalar yaptığı. Bazı gazeteciler, ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret’, ‘örgüt üyeliği’ veya ‘örgüt propagandası’ gerekçelerine dayandırılan keyfi kovuşturmalardan geçtiği. Yine aynı raporda; “Son iki yılda Türkiye’de, iki gazetecinin öldürüldüğü açıklamaları yer alıyor!

Bir başka raporu daha paylaşmak isterim.

Türkiye Gazeteciler Sendikası tarafından hazırlanan 2022 raporunda: 26 gazetecinin, gazetecilik faaliyetleri nedeniyle cezaevinde bulunduğu belirtiliyor. Devamla; 31 gazetecinin toplamda 52 gün gözaltında kaldığı,60 gazeteci hakkında soruşturma açıldığı, 128 davada da 273 gazetecinin yargılandığı, bu süre zarfında gazetecilere toplamda 75 yıl 5 ay 26 gün hapis cezası verildiği açıklanıyor. Son bir yıl içerisinde fiziksel saldırıya uğrayan gazeteci sayısının 57, sözlü olarak tehdit edilenin ise 32 gazeteci olduğu belirtiliyor.

Kısaca; yurttaşın “haber alma hakkının” iktidar tarafından gasp edildiği gerçeğini yaşıyoruz. Elimizden çalınan “haber ve bilgi edinme” hakkı, Türkiye’yi karanlığa taşıyanlara pervasızca hareket etme fırsatı veriyor. Cumhur İttifakı’nın “hilafet çığlıkları” atması, aydınlık ve çağdaşlıktan yana olan halkımızın sabrını tüketiyor!

Bu nedenle “Yerel seçimler” büyük önem taşıyor! Umarım ki CHP yönetimi, bu durumu doğru yorumlar ve adaylarını, korkmadan, hiçbir şeyden çekinmeden, maddiyata kulak asmadan tüm üyelerine olan saygısını ve kurultayda verilen namus sözünü unutmadan “ön seçimle” belirleyerek, ülkeyi bataklığa götüren AKP’ye dur der! CHP bu durumu göremezse, gerçek bağımsız gazeteciler mutlaka görmelerini sağlayacaktır!