Google Play Store
App Store

Dersim’de, Tarım ve Orman Bakanlığı 15. Bölge Müdürlüğü’nün “Hızır’ın Davarı” olarak bilinen dağ keçilerini avlatmak için açtığı ihale büyük tepki topladı. 17 dağ keçisinin katledilmesine imkân verecek ihale 13 Temmuz Pazartesi günü gerçekleştirilecek. Diğer dağ hayvanları gibi nesli tükenmekte olan keçiler de Alevilikte kutsal sayılıyor.

Hacı Bektaş Veli’nin kucağında bir ceren ve aslanı beraber tuttuğu tasviri, idealize edilen Anadolu kültürüne bir vurgu. Hem doğa ve hayat kutsallaştırılıyor hem de zıtlıklar üzerinden birlikte yaşayabilme ümidi aşılanıyor. Tılsımlı sayılan dağ keçisine av yasağı Selçuklularda da Osmanlılarda da geçerli. Yasağın 800 yıldan fazla bir geçmişi var.

10 YILDIR AV İHALESİ YAPILIYOR!

Dün delinmedi! 10 yıldır av ihalesi gerçekleştiriliyor. Kutsal görülen, nesli tükenen, doğal yaşamın süslerinden biri olan dağ keçilerinin katledilmesine, “Av turizmi” deniyor. Her yıl bahar aylarında, dağ keçisi bulunan illerdeki vali yardımcısı başkanlığında av komisyonu toplanıyor.

Komisyon, bölgedeki hayvan popülasyonu üzerinden kaç canlının öldürüleceğine karar veriyor. Ardından, Orman Bakanlığı ihaleler açıyor ve “turizm” firmaları bunlara katılıyor. Cana kıyma ehliyeti verilen yerli turistler gibi yabancılar da zevk olsun diye ava geliyor.


BU NASIL SEKTÖR?

“Sektör” diyorlar, “pazarlama” diyorlar, “çağdaş dünyanın doğadaki eğlencelerinden biri” diyorlar. Birinci Dünya Savaşı sonrası yerli bir reis, insan yemek suçundan İngiliz mahkemesine çıkarılmıştı. Yargıca şunları söyledi: “2 insanı öldürüp yedim. Oysa siz binlercesini öldürdünüz. Üstelik de yemediniz.”

DEKORASYON İÇİN ÖLDÜRÜYORLAR

Dağ keçisi işi de bir yönden buna benziyor. Sadist duygularla, hiçbir amaç gütmeyen cana kıyma aktivitesi! Kutsal hayvanları tamamen zevk için avlıyorlar. Dağ keçilerinin derisi ya da etinden faydalanan yok. Kafası veya boynuzu dekorasyon için duvara asılıyor, bir övünç kaynağı olarak sergileniyor.

KIYMADIK BİR ŞEY BIRAKMADILAR

Doğaya, kültür varlıklarına ve cana kırım, iktidarın temel özelliklerini de ele veriyor. Kazdağları’nı altın tekellerine açıyor, Salda Gölü’nü turizm için tahrip ediyor. Sayısız kuşağın taşına bile dokunmadığı Hasankeyf’i beton ve suyla boğarken 18 bin yıllık Dipsiz Gölü ise define için kurutuyor.

800 yıldır dağ keçisi avlamak yasak. Ama AKP iktidarı ile son 10 yıldır spora, turizme ve zevke dahil. Karşımızda dağ keçisinden bile ihale çıkarabilen bir zihniyet var! AKP tarzı, yıkım ve talan sadece ekonomik gelir elde etmeye yönelik değil. Hainlik, intikam, mezhepçilik, tekçilik pakete dahil.

BUNLAR DA DÜŞMAN HUKUKU AMA DÜŞMAN YAPMAZ!

Hasankeyf’in “yeni yüzü” ile sözde Kürtlerden intikam alınıyor, hiç bitmeyen bir ceza uygulanıyor. Alevilikte kutsal sayılan canlının katliamı üzerinden asimilasyon göndermesi yapılıyor. Tıpkı Hasankeyf’te olduğu gibi geçmiş ve değerler üzerinden tahribat yaratılıyor.

KAYNAK, ASİMİLASYON, SİYASİ RANT

İktidarın yıkım ve kıyım politikaları bir amaca daha hizmet ediyor: O da günübirlik çıkarlar ve oy devşirme isteği. Son günlerdeki bitmek tükenmek bilmeyen “Ayasofya ibadete açılacak mı?” tartışmasında bunu görmek mümkün. Havuz yazarları; “İbadetin eli kulağında” diyor.

Beton cumhuriyeti kurup, üzerine keçiboynuzu dikmiş, yaşamı, tarihi, insanı, canı katletmiş, yönettiği yerin istilacısı olmuş, ayak bastığı yeri cehenneme çevirmiş ama Ayasofya ile cennet vadediyor! O da inandığı için değil siyasi rant uğruna. “Bin Ayasofya, bir can eder mi?” Soran yok!

Ekonomi çarkını döndürmeye çalışıp yakın çevreyi ihya ediyor, asimilasyon politikalarını temize çekiyor ve kamuoyunu kandırmak için din pazarlıyor, oy devşirme hesabı yapıyor. Ekonomi, asimilasyon ve siyasi rant karışımından çıksa çıksa bir başlık, bir hedef çıkıyor. Onu da “müteahhitleri” yıllar önce söylemişti!