Ciddiyetin en renkli hali!
Bin dokuz yüz yetmişlerin ikinci yarısında Cumhuriyet gazetesinin “kare ası” olarak kabul edilen yazarlardan biri de Ali Sirmen idi. Diğer üç imza ise İlhan Selçuk, Uğur Mumcu ve Oktay Akbal olarak bilinirdi.
Ali Sirmen’i 17 Mart 2024 Pazar günü kaybettik. Gazete yazıları, kitapları, yaptıkları ve “yattıkları” ile dördü de aydınlık Türkiye’nin kalbinde yaşayacaklar!
Ali Sirmen ile tanışmam çok eski yıllara dayanıyor. 1974 yılında Cumhuriyet gazetesine geldiği gün tanımıştım onu. Haliyle o beni tanımıyordu. Cumhuriyet’in ve Ali Sirmen’in düzenli okuruydum.
Sonraki tanışıklığım ise 1990’lı yıllarda Milliyet gazetesinde oldu. Cumhuriyet gazetesinde “kronik iç savaş” dönemlerinden biri daha yaşanıyordu. Oktay Akbal, Uğur Mumcu ve Ali Sirmen Milliyet’e gelmişlerdi.
Ali Sirmen gerek yazılarıyla, gerekse çok ciddi yüz ifadesiyle yanına varılıp da “hoş geldiniz” falan denilecek biri gibi görünmüyordu.
Meğerse tam tersiymiş!
O bir şey anlatmaya başladığında elinizde içecek bir şeyiniz varsa katiyen ağzınıza götürmemeniz gerekirdi. Çünkü kahkaha garantisi vardı. Siz gülmekten yere düşecek hale gelseniz bile Ali Abi ödün vermez ciddiyetiyle daha komik bir olayı anlatmaya başlardı.
Yazıları da yüzü gibiydi: Çok ciddi!..
Bir gün oda komşusu Melih Aşık’ın odasında sohbet ediyorduk. Gazetenin önünden geçen otoyolun sol şeridinde kasis oluşmuştu. Araçlar uçar gibi geçiyorlardı o noktadan… Ben “bizim millet sağ şeritten gitmeyi onuruna yediremiyor” dedim. Ali Sirmen anında golünü attı:
-Trafikte oy kullanılsa sol parti iktidara gelir!
Sonra odasına gidip yarıda bıraktığı yazısına devam etti. Ertesi gün Milliyet okurları Melih Aşık’ın Açık Pencere köşesinde şu kısacık yazıyı kahkahalarla okuyorlardı:
“SSK Emeklisi Ali Bey diyor ki:
-Trafikte oy kullanılsa sol parti iktidara gelir!”
Ali Sirmen balını (mizah) oda komşusuna akıtıp kalemini siyasetin acılı kulvarlarına daldırıyordu.
Ali Sirmen 12 Mart ve 12 Eylül’de askeri cezaevlerinde yattı. Ama oralardan bile sizi güldürecek anılarla karşınıza gelirdi.
12 Eylül 1980 darbesi döneminde Barış Derneği Davası yüzünden uzun yıllar demir parmaklılar arkasında kaldı. Dört yılın sonunda beraat etti. Zor zamanlardı. Ali Sirmen ise neşeli yanlarıyla paylaşırdı o çileli yıllarını:
“Bir gün Ataol Behramoğlu bizim koğuşun gürültülü haline çok kızarak dilekçe yazıp başka koğuşa geçmeye karar vermişti. Hüseyin Baş, Ataol’a sordu:
-Hangi koğuşa geçeceksin?
-Adi suçluların koğuşuna!
-Boşuna uğraşma bizden adisini bulamazsın!”
Ali Sirmen yazdıkları, yaptıkları ve yattıklarıyla övünmeyi sevmezdi. Kendisiyle, canlı yayında söyleşiler yaptım. Belgesellerde onun içinde olduğu konuları/dönemleri sordum. Katiyen kendini anlatmaz başkalarını öne çıkarırdı. Mesela bir gün bana şöyle bir öneride bulunmuştu:
-Biz Barış Derneği faaliyetlerini 1970’lerde sürdürdük. O zaman dernekler serbestti. Ama Aydınlar Dilekçesi 12 Eylül’ün en karanlık günlerinde cuntaya karşı verildi. Sen bu hareketin belgeselini yap!
Ali Sirmen “İkinci Bahar” adlı televizyon dizisinde babacan bir başkomiseri canlandırmıştı. Cihangir’de onunla aynı sokakta oturuyorduk. Bir gece eve dönerken ters yöne giren aracın şoförünü uyarmıştım. Boş ver ya diyerek ilerledi. Kısa süre sonra geri geri gelirken, “ne oldu kardeş?” diye sordum:
-Abi sorma polise denk geldik!
İki adım sonra gelen araca baktım direksiyonda Ali Abi!
Ali Sirmen fikirlerini cesaretle savunduğu gibi esprilerini sakınmadan yapardı. Mesela sevgili eşi Mine Hanım’a olanca saygısıyla “benim karım çok golcüdür” derdi:
-Ne zaman televizyonun önünden geçse gol olur!
Ali Sirmen’in dostları onu hep, ödünsüz bir gazeteci, yılmayan bir Cumhuriyet savunucusu ve benzersiz nüktedanlığıyla hatırlayacağız. Katiyen unutmayacağız:
-Ciddiyetin en renkli hali!