Çin’in salgınla mücadele başarısı-I

Karantinanın ve sert önlemlerin başladığı ilk günlerde, Çin’de bir salgınla ilk kez karşılaşan ve hem korkan hem de kaygı düzeyleri yükselen yabancı tanıdıklarıma -email veya telefonla Çin’den neden ayrılmayacağımı anlatmıştım. Her yazışma veya telefon görüşmesinde “Çin’de bir salgın veya insan sağlığına dönük bir ciddi tehdit görüldüğü için değil Çin bu tehditle baş edemezse korkmalıyız… Çin baş edemiyorsa başka hiçbir ülke baş edemez” cümlelerini tekrar etmiştim. Çokbilmişlik ve sanki Çin’i kayırma gibi görünen bu sözler buralarda COVID-19 dahil üç, uyduruk salgın kabul edilen Domuz Gribini de sayarsak dört, salgın görmüş olmanın sağladığı tecrübeye dayanıyor. Bazı arkadaşlar benim deneyimlerimi önemsediler ve Vuhan’dan ve diğer kentlerden ayrılmadılar, Çin’i terk etmediler.

Bugünlerde, buralarda koronavirüsün gündemdeki ağırlığı yavaş yavaş azalmaya başlarken ve hayat normale dönme sürecine girmişken, dünyanın Batı tarafında acil sorun halini aldı. Şimdi herkes şaşkınlıkla ve hayranlıkla “Çin, bu kadar büyük bir salgının ve ciddi bir tehdidin üstesinden nasıl geldi?” sorusunu soruyor. Bu hiç kuşkusuz birkaç cümleyle cevaplanamayacak kadar büyük bir soru. Ne söylenirse söylensin mutlaka eksik olacaktır. En açıklayıcı bilgileri üniversitelerin yapacağı araştırmalar ve tez çalışmalarından elde edeceğiz. Yine de, Çin’in bu sorunun üstesinden nasıl geldiğine dair kendi düşüncelerimi pek ayrıntıya girmeden aktarmaya çalışacağım.

Virüs Vuhan’da görülmeye başladığında hakkında çok az şey biliniyordu (Vuhan Jaiyou! Başlıklı yazımda ayrıntılı anlatmıştım). Uzmanlar neyle karşı karşıya olduklarını anlayana kadar virüs yavaş yavaş yayılmayı sürdürdü. Bugün artık virüsün yayılma süreci ve hızı da dâhil olmak üzere neredeyse her şey biliniyor. Önceleri çok yavaş yükselen bir eğri biçiminde yayılıyor ve bir noktada o eğri birden dikleşiyor ve yayılma adeta patlama halini alıyor. Çin işte tam bu patlama sürecinin bir noktasında (başında değil) müdahale edebildi. Uzmanlar neyle karşı karşı olduklarını anladıklarında zaten patlama noktasına varılmıştı. Üstelik Vuhan’dan ayrılıp kendi bölgelerine gidenler aracılığıyla bütün ülkeye kontrol edilemez bir biçimde yayılma riski de çok büyüktü. Uzmanlara göre, “makul önlemler yoluyla sorunla baş edebilmenin zamanı kaçmıştı. Alınması gereken önlemlerin fazlasıyla radikal olması gerekiyordu”. Öyle de oldu.

Sorunun anlaşılmasının ardından, halk neyle karşı karşıya oldukları konusunda bilgilendirildi. “Çin’den kriz yönetimi dersi” başlıklı yazımda ayrıntılarını yazdığım gibi, Devlet Başkanı Şi Cinping en yetkili kişi olarak sorumluluğu üstendi ve TV’lerde karşı karşı kalınan sorunu halka bütün gerçekliğiyle anlattı. İlgililere kesinlikle bilgi saklanmaması, yanlış anlaşılmaya yol açabilecek muğlâk açıklamalardan kaçınılması, halkın ve dünyanın en şeffaf biçimde sürekli bilgilendirilmesi ve bütün dünya ile işbirliği yapılması talimatını verdi. Israrla vurguladı nokta “Bu salgınla başa çıkabilmemiz için sadece bilime güvenin ve bilimin söylediklerinin dışına çıkmayın” oldu. Bildiğim kadarıyla, bu konuşmasından sonra, 10 Mart’ta Vuhan’a yaptığı ve “salgının hakkından geldik” müjdesi (zafer ilanı değil) olarak okunabilecek ziyaretine kadar bir daha bu konuda konuşmadı; yani işi görevlendirdiği uzmanlara bırakıp kenara çekildi.

Koronavirüsle mücadele komisyonunun (tam adı bu değil. Anlaşılır olsun diye bu adı kullanıyorum) görevlendirdiği uzmanlar TV’lerde, gazetelerde ve açılan internet sitelerinde halkı sürekli bilgilendirildi. Sokaklarda dolaşan sesli bilgilendirme araçları, robotlar ve asılan posterler de diğer bilgilendirme araçları olarak kullanıldı. O kadar ki, ortalama bir Çinli bir Koronavirüs ve virüsle mücadele uzmanı gibi oldu desem yeridir.

Koronavirüsle mücadele komisyonu sadece ilgili uzmanlardan oluşuyor. Komisyonun başına görev alan Dr. Zhang Nhansan istisnasız herkesin büyük saygı duyduğu, güvendiği ve sevdiği bir uzman. Herkesin çok korktuğu SARS salgını günlerinde, Dr. Nhansan halka umut veren bir ses olmuştu. SARS’ı tanımlamış ve bir tedavi yöntemi belirlemişti. Bilim insanı namusuna sahip, sözünü esirgemez, sivri dilli bu uzmanın SARS salgını sırasında gerekli önlemleri almakta bocalayan devlete ettiği yutulması zor laflar, tedavi yöntemi konusunda resmi sağlık kurumunu bilgisizlikle suçlayarak koyduğu posta halen aklımda (tedavi yöntemi konusunda sonunda o haklı çıktı).

COVID-19 ile mücadele sürecinde, dışarıdan ne kadar göründüğünden pek emin olmadığım, alışılagelmiş olanla pek uyuşmayan bir yol izlendi: Kararları komisyon verdi, siyasi-idari merciler uyguladı; yani bilinen-alışılmış yönetim biçiminin aksine bir süreç işledi. Yapılacak her şeye, alınacak her önleme, atılacak her adıma sadece bu komisyon karar verdi.

Bakanlıklar veya yerel yöneticiler ancak bu komisyonun bir talebi olduğunda devreye girdiler ve kurumun taleplerini en hızlı biçimde karşılamakla yükümlüydüler. Birkaç bakanlık, kurum vs bir tarafa çekiştirmesinin yürütülen mücadeleyi sabote etmekten başka bir sonuç vermeyeceğini çok iyi bildiklerinden eminim. Hele fırsat bu fırsat deyip toplumun bir kesimine, onların yaşam biçimi ve değerlerine saldıran bir siyasi ahmaklık bu durumda bir toplum düşmanlığıdır ve mücadeleyi başarısızlığa mecbur eden tek sorumludur.

Devam edecek…