Bir eski bakanın “cennete” gitmenin yolunu gösterdiği günden beri nasıl rahatladım bilemezsiniz. Muhterem açıkladı da öğrendik; medyadır çarpıtır çünkü, “Ruz-i mahşerde beratlarınızdan bir berat olacaktır” diye ince bir cümleyle müjdelemiştir cennetin mülkünü, Allah’ın da, milletin de işine mi karışmış, haşa, yalnızca oy istemiştir bir partidaşına. *** Şaka yapmıyorum. Bir süredir yukarıda parantez açma kapatma işleri […]

Bir eski bakanın “cennete” gitmenin yolunu gösterdiği günden beri nasıl rahatladım bilemezsiniz. Muhterem açıkladı da öğrendik; medyadır çarpıtır çünkü, “Ruz-i mahşerde beratlarınızdan bir berat olacaktır” diye ince bir cümleyle müjdelemiştir cennetin mülkünü, Allah’ın da, milletin de işine mi karışmış, haşa, yalnızca oy istemiştir bir partidaşına.

***

Şaka yapmıyorum. Bir süredir yukarıda parantez açma kapatma işleri son hız devam eder, devletin yeniden inşası planlı programlı sona doğru ilerlerken, aşağıda da gerekli kitle desteğini genişletmek gerekmez mi? Ama bu öyle bir kitle desteği olmalıdır ki, bir süredir pek sık dile getirilen “cehalet ne kadar artarsa yönetmek o kadar kolay olur” beklentisine denk düşsün.

***

Yemin etsem başım ağrımaz; daha geçenlerde RTÜK “cin” lafını yasaklayıp, “artık üç harfliler denilsin” demedi mi? Dedi. Neden? Çünkü “cin! cin!” diye çığırıp da uyandırmanın alemi yoktur. Sonra yapay zekayla yarışabilecek kapasitede bir vekil, üniversiteye rektör olarak atandıktan sonra, kendisini eleştirenlere cevap yetiştiremeyip “öteki dünyada iki elim yakanızdadır” demedi mi?

***

Aynı muhterem, “sakın ola ki cima için yatağa girdiğinizde soyunmayınız” buyurmadı mı? Buyurdu. “Yıkanırken de çamaşırı hepten çıkarmayın” dedi mi? Dedi. İşte bunlar hep cenneti garantiye almanın yollarıdır, halkımızdan esirgenmemelidir. Bu arada krize girmiş ekonomi de çareyi baskıda arayacak, kredi kaynakları ile seviyeli bir ilişki kuracak, Avrupa’da “normalleşme” kapsamına alınan dini fanatizm sayesinde de durumlar âlâ olacaktır.

***

Demek ki, papazların Ortaçağ’da bir ara dağıttığı “indulgence”, “berat belgeleri” nihayet bizde de gündeme gelecek, cin taifesi ile ilgili son bilgiler paylaşılacak, yatakta ve hamamda kapanma tavsiye edilecek, anlaşıldı. Tamam da devletin yeniden yapılanmasında iş bir çatıya kalmış iken bu telaş niye? Sanat ve kültür dünyasındaki giderilmesi imkansız açığı Fazıl mı dolduracak. Hadi diyelim ki bir iki konser daha yapılsın, ne çalacak ki orada Fazıl; Nazım oratoryosunu mu? Kim okuyacak Nazım’ın şiirlerini, Genco Erkal mı?

***

Diyelim ki o icra etti, öteki okudu, siz de, “biz aşağıda işleri cindir cennettir idare ediyoruz nasılsa” deyip devam ettiniz, ama bu Nazım denilen adam da aydınlanmacıdır, komünist bir “cin”dir, sizin “cahil kalsınlar” deyip küçümsediklerinize “büyük insanlık” der, “onlar ki toprakta karınca suda balık havada kuş kadar çokturlar” diye bir vakit över. “Bir şafak vakti karanlığın kenarından ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman” diye efelenir.

Acele edilse, seçim arkadan gelse, sandıklar şimdiden sayılsa yeri değil midir?

***

Hele “açların göz bebekleri”nden söz eden bir şiiri vardır ki, siz bile okurken korkuyla “kim aç bırakıyor bunları” diye feveran eder, “pozitif ayrımcılık” yaparak “Suriyeliler tez vatandaş yapılsınlar, seçmen kütüğüne yazılsınlar, işe yaramayanlar gönderilsin, sarı yelek satışları da aralıksız kontrol edilsin” dersiniz.

***

Ama işler umulduğu gibi gitmiyor, beklentiler durgunluk duvarına çarptı kırıldı. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak ihtimaldir. Demem o ki, bir bakmışsınız para hepten pul olmuş sayenizde, bütçe delinmiş, döviz hesapsız canavar. Korkmayın yine de o kadar; tesettür işe yaramazsa tevekküle çağırırsınız yolsuzu, yoksulu.

Bakın korkuyor mu Flormarlı kadınlar, proflar, doçentler, genç kızlar, delikanlılar; “nasıl olsa, zulmün sonu bahardır” diye bir türkü tutturmuş gidiyorlar işte…