Cumhuriyet gazetesini ortaokul sıralarında okumaya başladım. Ülkenin gerilimli, darbe sonrası hesaplaşma dönemiydi. Kürt köyleri yakılıyor, yurttaşlara ‘bok’ yediriliyordu. Bu haberleri ilk Cumhuriyet verdi. Cumhuriyet okumak darbeciler tarafından suç sayılıyordu. Birbirinden etkili haberler yapılıyor, bilim, sanat, edebiyattan söz ediliyordu. Genç biri için bir aydınlanma serüveniydi bu. Aydınlanmaya sahip çıkan, ifade özgürlüğünü savunan, boyun eğmeyen bir gazeteydi okuduğum. Herkesin sindiği, sustuğu bir dönemde yürekli yazarları vardı. En önemlisi Özalgillerin dayattığı liberal savrulmaya kanmıyordu ne okur, ne de yazar…

Cuma günleri ikinci sayfada, üniversitem dediğim Melih Cevdet yazıyordu. Pazarları Hıfzı Veldet günüydü. Server Tanilli ders verirdi hepimize. Mustafa Ekmekçi yazardı. Mehmed Kemal ‘Öğle Rakıları’ tadında söyleşirdi okuruyla. Uğur Mumcu karanlığı aydınlatırdı her gün. Bu güne gelineceğini o zamandan haber etti Cumhuriyet. Hepimiz Cumhuriyet ailesinin doğal üyesiydik. İç işleriyle ilgilenir, yönetim nasıl tavır takınır bilirdik. Tepki de koyardık gerektiğinde.

Gün geldi, gazete derin bir ayrım yaşadı. Daha sonra “Cumhuriyet’i Çok Sevmiştim” adlı ayıplı kitabı yazacak olan Hasan Cemal egemen olmuştu gazeteye. Bütün önemli yazarlar terk etti köşeleri. Okur tepki koydu ve kazandı. Nihayetinde gazete hepimizindi.

Cumhuriyet gazetesi ne anlam ifade eder memleket için?

Genç cumhuriyetin tüm zaafları, eksiği, gediği buradadır. Gelişimi, başarısı, övünçleriyle birlikte! Temel yön bellidir; laik, demokrat, çoğulcu, özgür ve uygarlık peşinden giden bir gazetedir Cumhuriyet. Üstelik öyle tuhaftır ki; bugün ona sövüp sayan herkesi, yazar olarak bünyesinde barındırmıştır. Tıpkı AKP’yi içinden çıkaran Türkiye Cumhuriyeti gibi…

İlhan Selçuk dönemi son derece önemlidir ve bence bugün ayrıca değer kazanmıştır. Öldü denilen gazete onunla ayağa kalkmıştır. Okur saldırdığı halde Aydın Engin’e, Oral Çalışlar’a köşeleri için sahip çıkmış bir adamdır. Arkasından atıp tutanlar, darbeci diyenler, bence İlhan Ağabey kadar demokrat olamadılar asla! Yüzüne konuşma cesareti olmayanlar, arkasından çok sövdü. Ama gelin görün; onlar unutulacak, İlhan Selçuk kalacak. Bir denge unsuruydu ve birbirinin gözünü oyacak kimseleri bir arada tutmayı beceriyordu İlhan Selçuk!

Büyük hatalar olmadı mı?

Faşistlerin elinde işkence gören İlhan Selçuk, AKP’ye karşı MHP’yle işbirliği önerdi okura. Bence tarihi hataydı. Yine de bir ‘Yetmez Ama Evet’ gücünde değildir bu yanılgı. Kısa bir süre pazar eklerinde ben de yazdım. Onur duyarım o yazılarla. Güç bir yer olduğunu hemen kavradım Cumhuriyet’in. Gazetesi de ülkesi gibi zor işte…

Bu günlerde büyük savrulma yaşıyor gazete. Anlaşılan liberal bir etki altında. Oysa Cumhuriyet gazetesi kendi gibi olmalı. Sözü neyse, onu söylemeli. Nasıl CHP muhafazakârlardan medet umarak yanılgıya düşüyorsa, gazete de aynı hatayı yapıyor, liberallerle iş görüyor. O liberaller Taraf’a gitti, Radikal’e gitti, türlü yerlere savruldular. Kime ne faydaları oldu sorarım?

Cumhuriyet Ali Sirmen, Orhan Bursalı çizgisini tuttursun büyük hizmet olur hepimize. Charlie Hebdo yayınına gelince… Bence tüm çalışanlarla, hatta okurla alınmalıydı yayın kararı! Ya derginin tümü basılmalıydı, ya da hiç yayın yapılmamalıydı. Kafa karışıklığı liberallere özgüdür, Cumhuriyet’e yakışmaz.

Hangi kurumun ömrü uzun olursa, o denli eleştirilir, çok yaşamak aynı oranda doğru ve yanlış yapmak demektir. Cumhuriyet gazetesi dar kadrolarla yönetilir, hizipçi bir anlayışın esiri olursa, zaten büyük sıkıntı içinde olan Türkiye Cumhuriyeti önemli bir gücü kaybeder.

‘Sen niye bunu dert ettin kendine?’ diye soran olursa… Giderek doğru haber alma olanağının daraldığı, ilkeli yayıncılık koşullarının yok olduğu bir süreçte Cumhuriyet gazetesinin düşünsel/simgesel önemi büyüktür. Pek çok yazarı faili meçhullere kurban gitmiş bir gazete, kişisel hırslara kurban edilmemeli. İnsanların Laikçi, Alevi, Kemalist, solcu olarak aşağılandığı dönemde önemli bir boşluğu doldurmaktadır Cumhuriyet.