Google Play Store
App Store

Seçim sonuçları ülkeyi biraz olsun rahatlattı. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Mersin, Adana ve Hatay gibi Büyükşehir Belediyelerinin mevcut AKP iktidarından CHP’ye geçmesi gerek nüfus, gerekse siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda yeni bir iktidar gücünü ortaya çıkarttı. Bu güç doğru ve halktan yana hizmet yaparsa ülkenin genel siyasi yönetimini de değiştirir. Seçimin bir diğer sonucuysa […]

Seçim sonuçları ülkeyi biraz olsun rahatlattı. Özellikle İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Mersin, Adana ve Hatay gibi Büyükşehir Belediyelerinin mevcut AKP iktidarından CHP’ye geçmesi gerek nüfus, gerekse siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda yeni bir iktidar gücünü ortaya çıkarttı. Bu güç doğru ve halktan yana hizmet yaparsa ülkenin genel siyasi yönetimini de değiştirir.

Seçimin bir diğer sonucuysa AKP’nin artık siyaseten topal ördek haline gelmesi! Her ne kadar AKP Genel Başkanı “başkanlıkları kaybettik ama Meclisler bizim” dese de durum öyle değil. Başkanları çalıştırmayan Belediye Meclisleri mutlaka sonunda halkın hışmına uğrayacaktır! Yani gelecek seçim AKP adına zor bir seçim olacak… Görülen o ki; yeni ucube sistemde  %50.1 ile iktidar olunma zorunluluğu, giderek küçülen ve itibarını kaybeden AKP için trajik bir sondur. Ayrıca; AKP’nin her seçim öncesi kullandığı, türban, terör, yol, köprü, milli ve yerli gibi hamaset malzemesi de tavsamıştır! Bu nedenle AKP, son günlerde Suriye konusuyla hamle yapmaktadır.

Bu konu çok hassastır. Ülkenin tamamının katılmadığı bir çözümün gelecekte başımıza çok büyük sorunlar açacağı şimdiden bellidir! Önce insani boyutuna bakalım. Yanı başımızda kan gölüne dönüşen bir ülkeden yaşamlarını korumak için sığınan insanlara tabii ki yardımda bulunmak sadece komşuluk değil, aynı zamanda insanlık görevidir. Bir insanın yaşamasına katkı sunmak tarifsiz bir mutluluktur.

Suriye konusu sadece insan hakları, faşistlik ithamları ve partisel çıkarlar üzerinden tartışılamaz. Konuyu dar sloganlardan çıkarmalıyız! Tartışmaya uluslararası hukuk normları düzleminden bakmalıyız.

Öncelikle Suriyeliler hukuken mülteci statüsünde değillerdir! 1951 Mültecilere İlişkin Cenevre Sözleşmesi ilgili maddelerinin içerdiği suçları işleyenlere mülteci statüsünün verilmeyeceğini açıkça yazmıştır. Madde; “Ülkesinde barışa, insanlığa karşı ya da savaş suçu işleyenler ile siyasi olmayan ağır bir suç işleyenler mülteci olarak kabul edilemezler” der.

Bu nedenle Türkiye’deki  Suriyelilerin statüsü, “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 91.maddesine göre” geçici koruma statüsüdür. Bu madde; “Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya geçen yabancıları geçici koruma altına alır…

Bu madde çok kısa zaman önce Kosova krizinde Kosova Arnavutlarına AB tarafından uygulanmıştı. AB, Arnavutlara mülteci statüsü vermemek için geçici koruma statüsü tesis etmişti. Çünkü AB, geniş kitlelerin mülteci olarak kabulünü AB için bir tehdit olarak algılamıştı…

Görüldüğü gibi geçici koruma statüsü Suriyelilere Türkiye’de koruma sağlarken, şartlar düzeldiğinde vatanlarına dönmelerini zorunlu kılan bir statüdür! Dolayısıyla; bayramda Suriye’deki akrabalarını ziyaret edip, Türkiye’ye dönüp yaşamını burada idame ettirmek statünün anlamı ile bağdaşmaz. Bu durum hukuki değil, tümüyle siyasi bir karardır ve ülkemizi uluslararası hukuka göre zor duruma düşürmüştür.

Dahası, iktidar iç politika uğruna geçici koruma statüsünde olan Suriyelilere çalışma ve sosyal haklar kazanmıştır. Bu durum yurttaşlarımızla Suriyeliler arasında yeni sorunlara neden olmaktadır. Ayrıca Türkiye AB ile para karşılığında yaptığı Geri Kabul Anlaşmasıyla; AB’ye gidenleri geri almaktadır! “Bu anlaşma açıkça ülkeye yapılan en büyük kötülüktür!

İktidar, antlaşmadan doğan parayı AB’den alamamıştır. Ancak; “Sürekli olarak 3.5 milyon Suriyeli için 35 milyar dolar para harcadığımızı söylemiştir.” Yani Suriyeli başına 10 bin dolar harcanmıştır. Yurttaşımızın GSMH’den aldığı bir yıllık paydan daha fazla! Kısaca; insanlık adına yapılanlar, yurttaşlarımızı daha güvensiz hale getiriyorsa durup düşünmek gerekiyor!

Dahası dünyanın hiçbir ülkesi, bizim gibi sınırlarını milyonlarca insana sorgusuz sualsiz açmamış ve ülkede başıboş dolaşmasına müsaade etmemiştir. Hal böyleyken; savaşı kışkırtan, yanlış politikalarda ülkeyi demografik, siyasal ve ekonomik açıdan tehlikeye sokan iktidarın, hesap verme yerine hamaset yapmasına daha  ne kadar izin verilecektir?