Bu millet demokrasiye sevdalı ve maşukunu arayan âşık gibi yıllardır onu arayıp duruyor.

Barajlı, patronlu, dar kapsamlı seçimler,

      “demokrasi sureti”

                   kendi bildiğini okuyorsa.

Daha gerçeğini arayanlara da

           “Demokrasi içinde Çözüm”

                    Sivil ve Toplu Eylem İçin

Kolları sıvamak düşüyor
 
Bu millet demokrasiye sevdalı ve maşukunu arayan âşık gibi yıllardır onu arayıp duruyor. Ne yazık ki, yabancı diyarlardan gelen, o diyarlarda bile ele geçirilemeyen bu aşkı burada, bu kafa ile ele geçirmek de, tutmak da hiç kolay görünmüyor. Bu uğurda verilen kavga da, çaba da çok; darbesi bir türlü, anayasaları ayrı; savaşı bir türlü, dili ayrı. Ama, ne yaparsa yapsın zihniyet ve alışkanlıklarını değiştirmekte zorlandığı açık.

Zaten kapitalist-ataerkil-feodal kafa her yerde demokrasiyle buluşmakta zorlanmakta; bu nedenle kendisi değişeceğine demokrasiyi değiştirmekte ve ona benzer suretler yaratmakta da bir sakınca görmemektedir; bize de demokrasi derken suretiyle oyalanmak düşmekte. Bu oyalanma içinde neyin asıl, neyin suret olduğunun birbirine karışması var ki, bu “kafanın” en büyük kazancı, demokrasinin en büyük derdi de burada.

Bakın, yine bir sandık-seçim zamanı. Her slogan, her miting, her sözcükle demokrasiye bağlılığın ilan edileceği festival gibi seçimler başlıyor; demokrasinin kendisini değil, “yarışa” dönmüş suretinin yaşandığını ise görmezlikten geliyoruz. Barajı ayrı, örgütlerin bağnazlığı ayrı, liderlerin tek adamlığı ayrı dert. Yarışa katılacak takımlar da, adaylar da ayrı bir “kast” haline gelmiş durumdalar; isimler değişse de, zihniyet, yapı ve işleyiş değişmiyor. Vatandaşın bunu fark etmediği de söylenemez. Örneğin bu ülkede bir seçim heyecanı yaşandığı söylene bilir mi? Ama kendisi olmasa da suretini konuşuruz diyerek, devam ediyoruz.

Örneğin günlerdir adaylıktan elenenler ile kazananları, bunların arkasındaki nedenleri konuşuyoruz; daha da konuşacağız. Oysa demokrasi diyorsak, A kişisi veya B kişisinin aday gösterilmesinde bu millet ve demokrasi adına değişen ne diye sormak gerek. Buna karşın bu soru abes bulunurken, o değil de, bu aday gösterildi diye liderlerin yaptıkları hesap-kitabı konuşmak çok önemli oluyor. Bu konuda, yorum üstüne yorum dinlemekteyiz. Bir de ciddi ciddi demokrasinin gereklerinden, hatta ezber bozmaktan söz ediliyor ya, gülmemek mümkün değil.

Bir örnek var; ibretlik. Bilmem dikkat ettiniz mi, son günlerde Büyük şehir Belediyesi’nin bir afişi süslüyor caddeleri; ”otobüslerin rengini” halk seçecekmiş. Ne demokrasi! Üçüncü köprü gibi “önemsiz” meselelere bu işleri bilenler, yani “iş-bitirenler”, otobüsün rengi gibi “esas” meselelerde ise halk karar verecek.

Oysa biz bu tür demokrasi suretleriyle oyalanırken, bu ülkede Kürtlerin başvurdukları sivil itaatsizlik gibi demokrasi adına konuşulması gereken önemli bir eylem var. Ama ilk gün yaşanan kargaşa dışında, medyanın da, siyasetçinin de gündeminde yok.

Bunca savaş ve ölümden sonra, bu sorunun çözülmesini, evlatlarımızın artık ölüme gitmemesini istemiyor muyuz? Eğer istiyorsak; işte, bunu göstermek için bir fırsat. Ne duruyorsunuz; ne duruyoruz? Gidip katılamıyorsanız, konuşun, yazın, duyurun, tartışın. Mısır’da, Tunus’da olup bitenler önemli de, 26 yıldır sürüp giden bu savaş, insanların yaşadığı bunca acı, demokrasinin önündeki bu en büyük engelin ortadan kalkma olasılığı önemli değil mi? Tahrir meydanında toplananlar demokrasi için anlam taşıyor da, Kürtlerin sivil itaatsizliği anlam taşımıyor mu?

İstediklerini mi beğenmediniz; öyleyse onu tartışın; ama yapılan eylemi ve anlamını görmezlikten gelmeyin. Ayrıca ne istiyorlar? Operasyonlar dursun diyorlar; barış istiyorsak, başka yolu var mı? Anadillerini kullanmak istiyorlar; bundan âlâ bir hak var mı? Yüzde 10 barajı kalksın diyorlar; demokrasi istiyorsak haklı bulmaktan öte ne diyebiliriz? Kendi adıma, bütün tutukluların serbest kalma meselesini tartışılır bulduğumu söyleyebilirim; ama bunun ötesinde yerden göğe kadar hakları var.

Bir düşünün: Biz istemiyor muyduk, bu ülkede siyasal ve demokratik araçlar gelişsin; biz savunmuyor muyduk, eşit vatandaşlar olarak birlikte yaşamayı; biz kızmıyor muyduk, ayrılık istediklerinde; biz kınamıyor muyduk, dağa çıkmaktan söz ettiklerinde; biz üzülmüyor muyduk, şiddete bulandığımızda; biz demiyor muyduk, bunca yıldan ve acıdan sonra taleplerini siyasal yoldan savunsunlar. İşte, onlar da öyle yapıyorlar.

Öyleyse hepimize, bu demokratik arayışı ve girişimi yalnız gündeme getirmek değil, savunmak ve yanında yer almak düşmüyor mu? Neredesiniz?

Üstelik bu eylemi yaşatmayı, yaymayı ve bundan sonuç almayı başarabilirsek, işte o zaman, toplum ve toplumun istemleri araç ve kurumların önüne geçmiş ve demokrasinin araçları ya da suretlerine değil, kendisine yaklaşmış olmayacak mıyız?

Birkaç yıl önce, yine bir yazıyla, gençler ölürken yaşını başına almış insanların, savaş gerçeğini yaşamaktan uzak konuşup yazanların bir şeyler yapması, “barış nöbeti” gibi eylemlere gitmeleri gerektiğinden söz etmiştim. O zaman olmadı; ama şimdi Kürtler yapıyor. Bu nedenle şimdi de diyorum ki, Batı’da, İstanbul’da, İzmir’de, Ankara’da, Eskişehir’de, yani nerede mümkünse, hani o bazılarının pek sevdiği söyleyişle Beyaz Türkler de bir “Barış ve Çözüm Çadırı” kursalar. Aydını, yazarı, işçisi, iş adamı, kadını, erkeği, genci, yaşlısı ile barış ve çözümden yana olanlar bir araya gelip barış nöbeti tutsalar. Diyorum ki, nöbetleşe biçimde birçok insan Kürt sorunun barış içinde ve demokratik yoldan çözümüne katılsa. İşte o zaman, bu suret biraz daha aslına benzemeye başlamaz mı?

Bunun için, anayasa taslakları hazırlayanlar, hangi maddelerle neyi ne kadar kurup koruyabiliriz diye tartışanlar, toplantı üstüne toplantı düzenleyenler, imza kampanyasının birini bitirip birini başlatanlar, gelin, sivil itaatsizlik mi, sivil eylem mi, hangi kavramı kullanacağımızı da tartışacağımız toplu bir “barış ve demokrasi içinde çözüm” eylemini burada başlatalım. Kürtlerin başlattığı bu girişimi büyütmek, yaymak görevini, üstlenelim. Aslında biliyoruz ki, hangi yasa, hangi düzenleme getirilirse getirilsin, her ülkede bunların arkasında duracak, yani “hukuk kalesini” koruyacak insanlara ihtiyaç var. Bugüne kadar yaşadıklarımız, o ihtiyaca cevap vermeyi pek beceremediğimizi de yeterince gösteriyor, sanırım.

Öyleyse gelin, bu kez Kürt sorunun çözümünü, demokratikleşmeyi konuşmak kadar, bunları talep etmenin ve savunmanın yollarını, eylemlerini ortaya koyabilelim.