Demokrasi nedir? Ne uzun, ne de kısa tarif etmek değil niyetim. Aksine, biraz basite indirgemek anlamına de gelse, “işlevini” konuşmak

Demokrasi nedir? Ne uzun, ne de kısa tarif etmek değil niyetim. Aksine, biraz basite indirgemek anlamına de gelse, “işlevini” konuşmak istiyorum. Demokrasinin hepimiz için anlamı da, aslında işlev olarak başardıklarıyla ilgili.
Böyle bakıldığında, demokrasinin bir araç olarak düzenlenmesi ve kurumsallaşmasıyla, demokrasiden beklenilen amaçlar arasındaki sıkı ilişkiyi görmek de mümkün. Demokratik sonuçlar almak istediğinizde demokratik ilkeler, süreçler ve mekanizmaları hayata geçirmek, bu kurum ve süreçlerin değerlendirilmesini de sonuçlar üzerinden yapmak gerekmekte.
Kısacası nihai anlamda demokrasinin değeri, sonuçlarıyla ilgili; öngörülen mekanizmalar da kendi başlarına değil, demokratik sonuçlar yaratabilecekleri nedeniyle önemli.
Yani katılım olanaklarının, seçeneklerin artması, karar-alma süreçlerinin çok düzeyli ve çok taraflı olması gibi demokrasinin kalitesini arttırmaya yönelik düzenlemeler, demokrasiden beklenilen işlevin daha iyi yerine getirilmesi nedeniyle istenmekte.
Peki Türkiye’deki durum nedir?
Sanırım, temsili demokrasinin “malûliyeti” gibi, sonuçlarından da memnun olmak mümkün değil.
Örneğin cinsler açısından ancak “tuhaf” denilebilecek bir temsil anlayışımız var.
Şöyle söyleyeyim; 550 milletvekili içinde 500 KADIN, 50 ERKEK olsaydı nasıl tuhaf olacaksa, işte o kadar TUHAF.
Bu yetersiz temsile bağlı olarak, kadının konumu da ortada. Eğitim ve çalışma yaşamındaki yetersiz konumu, ekonomik ve toplumsal güçsüzlüğü, çocuk bakımı gibi konularda alamadığı toplumsal destek gibi. Olumsuz koşullar ÇOK, kadın politikaları ise YOK.
Dolayısıyla demokrasi bazıları için “iyi araç” olmakta ve işe yarar sonuçlar üretmekte. Bazıları için ise, ne demokrasi bir “araç” haline gelmekte, ne de pek bir fayda sağlamakta. Fayda görmeyenler de, kadınlar, emekçiler, işsizler, küçük esnaf ve çiftçiler gibi aslında toplumun büyük kesimi.
Bu arada, demokrasiyi kendileri için “araçsallaştıranlar” gibi, şu veya bu niyetle fazlaca “amaçlaştırarak” kafa karıştıranlar da var. Böyle yapıldığında demokrasi sade vatandaşın gündelik yaşamında görülebilir, yaşanabilir bir şey olamadığından, peşinde koşulacak bir şey olmaktan da çıkmakta.
Oysa halkın kendini yönetmesi ile halkın kendi yaşamını iyileştirmesi arasında bu kadar büyük bir “mesafe” olmaması gerek.
Örneğin bu dönem seçilmişlerin mesaisine bir baksak… Temmuz 2007’den bugüne dek çıkarılan kanunlara şöyle bir bakarak belki biraz fikir edinebiliriz.
İlk önce, üç yıla yakın zamanda iş kanunundan yüksek öğrenim kanununa, ihale yasalarından HSYK’unun oluşumuna kadar bir çok alanda kanun değişikliklerinin yapıldığını görüyoruz. Bunlara bakarak, aslında, AKP Hükümeti’nin bu ülke yönetimine kendi istediği doğrultuda bir biçim vermek adına,-kadrolaşması ayrı- epeyce yol aldığını da söylemek mümkün.
Peki, toplumu ve bireyleri daha doğrudan ilgilendiren alanlarda neler var ?
Atladığım bazı konular, bu nedenle bazı eksiklikler olabilir: Ama, yine de, bu alanda üniversitedeki sağlık personeline tam gün çalışma zorunluluğunun getirilmesi, sigara içme yasağının uygulanmaya konulması, Kyota Protokolü’nün onaylanması, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nun kurulması, engellilerin haklarının ilişkin getirilen bazı düzenlemeler gibi oldukça sınırlı birkaç adımdan söz edebileceğimizi görüyoruz.
Bu düzenlemelerin yeterli olup olmadığı, ya da toplumsal mutabakata dayanıp dayanmadığı gibi tartışmalar da yapılabilir. Bunları bir yana bırakarak şunu soralım?
Bunlara bakarak, temel sorunların çözümünde ve vatandaşı doğrudan ilgilendiren konularda bu Meclis’in önemli bir mesai harcadığını söyleyebilir miyiz?
Örneğin sıralamayı çok sevdiğimiz devletin nitelikleriyle ilgili ne yapıldı diye sorsak ne görürüz? Yani İNSAN HAKLARINA SAYGILI (Kürtlere ve Gayri-Müslim vatandaşlara ilişkin her türlü ayırımcılığın ortadan kalkması gibi), DEMOKRATİK (seçim sistemin demokratikleştirilmesi, kadınların karşılaştığı ayırımcılığın telafi etmeye yönelik seçim kotasının getirilmesi gibi), HUKUK (yargı bağımsızlığının hayata geçmesi gibi) ve SOSYAL DEVLET (işsizliğin ve gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesi gibi) iddialarına uygun neler yapıldı?
Cevap ne? HİÇ
Peki mazeretleri, aralarında anlaşamamış olmaları olabilir mi? Sizi bilmem, ama benim için bu mazeret değil.
Dolayısıyla seçimden, demokrasiden, milli iradeden, seçilmişlerin meziyetinden filan söz edildiğinde, bunları konuşmak için öncelikle nerelere bakacağız meselesini de biraz kurcalamaya ihtiyaç var.
Yoksa demokrasi diye diye…