Deprem bir doğa olayıdır...

İnsanlıkla birlikte hep var olmuştur.

Deprem, yeraltındaki fay hatlarında oluşan kırılmalar sonrası dünya kabuğundaki yer değişimler nedeniyle insan yaşamını doğrudan etkilemektedir.

Barınaklar yıkılır, yollar yarılır, köprüler çöker…

Öyle ki depremler, sadece şehirleri, kaleleri, limanları ve de evleri değil ülkeleri de yok etmiştir.

Tarih sayfaları depremler nedeniyle kaybolan uygarlıklarla doludur…

Depremle birlikte yaşamanın zorunlu olduğunu bilen bilinçli toplumlar, öncelikle barındıkları binaları, yaşadıkları şehirleri depreme karşı bilimsel bir düzenle kurmuştur…

Anadolu deprem tehdidi altındadır.

Kentlerimizin önemli bölümü her an kırılabilecek fay hatları üzerindedir.

En büyük kentimiz olan İstanbul’da yıkıcı bir deprem olacağı tüm bilim insanlarınca söylenmektedir. Dolayısıyla Türkiye deprem felaketlerine karşı hazırlıklı olmalıdır!

İzmir Depremi gösterdi ki iktidar hala depreme karşı hazırlıklı değil.

Toplanan vergiler boşa harcanmış…

Maalesef, Resmî raporlara göre 17.480 yurttaşımızı kaybettiğimiz 1999 Körfez depreminden bile ders çıkaramadık. Son 18 yılda TBMM’ye verilen” depreme karşı yapılması gerekenlerin araştırılacağı” 58 önerge AKP oylarıyla reddedildi.

Oysa AKP iktidarı döneminde can kaybı olan 6 deprem felaketi yaşadık. Sıralarsak; 1-2003’te 176 kişinin öldüğü Bingöl. 2-2004’te 17 kişinin öldüğü Doğubayazıt. 3- 2010’da 51 kişinin öldüğü Elâzığ. 4-2011’de 644 kişinin öldüğü Van depremleri.

5- 41 kişinin can verdiği yine Elâzığ/Malatya. Ve 30 Ekim/4 Kasım arasında 114 yurttaşımızı kaybettiğimiz İzmir depremi. Tüm dileğimiz daha fazla can kaybı olmaması… Körfez Depremi sonrası Türkiye, fay hatları üzerinde yaşadığı gerçeğini anladı. Depremle yaşamak zorunda olduğunu İzmir’le bir kez daha idrak etti! Ama bilinçlenmedi!

Depreme karşı neler yapacağı konusunda önce siyasiler dolayısıyla devlet, sonra halk, nasıl davranacaklarına henüz karar veremedi.

Bu nedenle deprem felaket olarak akıllarda kalıyor ve can alarak yaşamlarımızı tehdit etmeye devam ediyor.

İzmir’de özellikle göçen binaların birçoğu için bakanlığa yıkım talebinde bulunulmuş, hasarlı binalar için gereğinin yapılması istenilmiş ancak cevap dahi alınmamış… Sonuç; bu binaların bazıları çöktü ve insanlar yaşamlarını yitirdiler!

Sorumlusu kim? Bayraklı ilçesinde ilk üç katı çöken Yılmaz Erbek Apartmanı enkazı üzerinde arama/kurtarma görevlisinin elindeki telefonunu alıp, canlı yayında konuşan Bakan Bekir Pakdemirli’nin görüntüsü tüm Türkiye’yi şok etti.

Doğrusu, Türkiye acı çekerken bir bakanın böyle şov kokan görüntü vermesini tepkiyle karşıladı!

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ; ”Yılmaz Erbek Apartmanı’nın çökmesinin nedeni zemin kata yapılmak istenen mağaza için kolonların kesilmesidir.” dedi! Biliyor musunuz? Kolonları kesilen mağaza AKP’ce korunan işyerlerinden biri olan BİM marketler zincirinin bir şubesi.

Ve Bekir Pakdemirli, bakan olarak atanmadan önce BİM Yönetim Kurulu üyesiydi... Daha önce de babası Ekrem Pakdemirli BİM’in yönetim kurulu üyeliğini yapmıştı... Anlaşılan o ki Pakdemirli, suçluluk psikozuyla elindeki telefonla enkaz üzerinde dolaşarak göçük altındakileri kurtaran kahraman rolünü oynamaya çalıştı! Her felaket sonrası siyasiler mangalda kül bırakmayan vaatlerde bulunuyorlar! Ama sonra unutuyorlar.

Alınması gereken tedbirler, yıkılması gereken binalar, yapılması gereken kentsel dönüşümler yapılmıyor. Oy kaygısıyla ve de para toplama amacıyla çürük binalara ruhsat bile veriyorlar…

Kısaca; verdikleri sözleri tutmuyorlar…

Şimdiki iktidara Kur’an’daki Saf Suresi’nden 2. ve 3. ayetleri anımsatmak istiyorum. Şöyle: “Ey inananlar! Yapamayacağınız şeyi ne diye söylersiniz? Allah katında en nefret edilen şey yapamayacağınız şeyi söylemenizdir.”

Dini siyaset için kullananların bu sureden haberleri var mı?

Acaba insanları kandırmaları, aldatmaları ve de ölümlerine neden olmalarından dolayı yüzleri kızartmıyor mu? Vicdanları sızlamıyor mu?