30 Mart 1972 Kızıldere

Devrimci ahlakın zirvesi

Türkiye’de baskı dönemleri denildiğinde eşi benzeri görülmemiş o kadar çok kanlı dönüşüm noktalarına denk gelinebilir ki, başka ülkelerin yakın tarihlerinde yüz yıl içine sığabilecek gelişmeler, bizim ülkemizde 10 yıla rahatlıkla sığabilir.

12 Mart 1971’e tarihlenen askeri darbelerin ikincinin en zalim uygulamalarından biri de 30 Mart 1972’deki “Kızıldere Katliamı” olarak bilenen baskındır.

O tarihte Türkiye gençlik liderleri, sadece “devrimci ahlak” adına kendilerini feda etmeyi göze almışlardı, bunu da yaptılar. THKO liderleri, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan için verilen idam hükmünün infazının önlenmesi gerekiyordu.  THKP-C lideri Mahir Çayan ve arkadaşları “eğer” demişti:

-Denizlerin idamını engelleyemezsek, Türkiye devrimi bu ahlaki ayıbı kaldıramaz!

Oysa Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan iki ayrı devrimci yol üzerinden yürümeye karar vermişlerdi. Sadece “devrimci ahlak” adına diğer örgüt liderlerini kurtarmak için kendilerini feda edebilecek bir yapı söz konusuydu o yıllarda…

Karadeniz’in küçük bir köy evi ağır silahlarla donatılmış güvenlik birimleri tarafından kuşatıldığında, içerdekilerin tümü ölümü göze almışlardı. Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Saruhan, Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna ve Saffet Alp rehin aldıkları ABD’li teknisyenlerle birlikte birazdan cehenneme çevrilecek olan köy evinde dim dik durdular. Operasyonun başında Tüm General Tevfik Türün vardı, “teslim olun” çağrısına Mahir Çayan şöyle yanıt verdi:

-Biz bu yola dönmek için değil ölmek için girdik!

Kızıldere’de Türkiye Devrimci Hareketinin kafası kopartıldı. Ama izi silinemedi. Bu olaydan 10 yıl, 20 yıl sonra doğanlar bile bugün üniversitelerde “Kızıldere Son değil” diye haykırıyorsa operasyonun başarısından söz edilebilir mi?

***

Tüküren Şahin

AKP Hükümetinin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, geçtiğimiz günlerde partisinin Gaziantep il merkezini ziyaret etti. Bakan olduğu için her yer de “önemli” konuşmalar yapması gerekiyordu. Burada da yaptı:

-75 milyonun tükürüğü, 75 bin haini yok etmeye yeter!

Bakanın kimleri kastettiği konuşmasının içeriğinden gayet açık ve net belli oluyordu. Çünkü Nevruz törenlerinde üzerlerine cop, gaz, tazyikli su, kurşunla yürüdükleri Kürtlerden söz ediyordu.

PKK’nin askeri yapısı için devlet kaynakları her zaman 5 bin gerilla olduğunu söyler.

Peki bu 75 bin neyi ifade ediyor?

Milletvekillerinin bir bölümü parlamentoda bir bölümü hapiste olan BDP’nin il ve ilçe teşkilatlarından söz ediyor olmasın bakan bey…

Daha önce de sanatın içinde terör olabileceği tespitini yapan Bakan bu söyleviyle bir vites daha büyüttü ırkçı-militarist söylemini…

1990’larda Güneydoğu’da “Savaşan Şahin” adlı F-16 uçakları vardı, sözü geçen… Şimdi sivilleştiler, artık yeni unvanları oldu:

-Tüküren Şahin!

***

Gâvur Şehitlerimiz!

Hükümet geleceğin politikasını çatışma üzerinden yürüteceğini Şehitlik üzerine yaptığı yatırımla belli etti. Hani arada “diyalog” falan sözleri de geçiyor ama o kadar çok ara şartı var ki, onlardan biri bile diyalogun kesilmesi için yeter de artar bile…

Kalıyor elde bir tek, Şehitlik…

Meclis’teki ikinci büyük grubu oluşturan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bu şehitlik politikasına itiraz etti:

-Sadece Müslümanlar şehit olabilir!

İktidar gerici kabul ediyoruz. Ama bu muhalefet ondan da gerici…

Bu yüzden AKP’nin iktidarı sadece Meclis çoğunluğu üzerinden prim yapmıyor. Onların arkasında daha beterleri var!

 

 

AKP karşıtlığı adına MHP ile yan yana gelinebileceği üzerine makaleler yazanlar acaba kendilerine gelebildiler mi?