Google Play Store
App Store

Bir yıl sonra 100’üncü yaşına girecek olan Türkiye, bu kadar kötü niyetli, hatta kuruluşuna ve kurucularına düşman, kin ve nefreti aklını geçmiş, var edilen modern Cumhuriyet’e, laik, demokratik, sosyal, hukuk devleti projesine karşı duran, fırsatını bulsa ihanet etmekten çekinmeyen bir anlayışla karşılaşmamıştı. Üstelik kendilerini, Anadolu coğrafyasında kurulmuş bu ülkeye ait hissetmeyenler tarafından yönetilmemişti. Yani çağdaşlık ve moderniteyi dünya medeniyetlerinin üzerine çıkmak adına hedef almış Türkiye’yi Ortaçağ karanlığına götürmek tek amaçları…

***

Ülke insanları ve yaşam biçimleriyle kavgaya tutuşmuş bir yapı, adeta Türkiye’ye cihat açmış durumda. Halkın kaynaklarını yandaşa aktaran, devletin kasasını acımasızca boşaltan, geçmişin tüm mirasını pervasızca yok eden, çiftçisini, işçisini, memurunu kendisinin marabası gibi gören, bu nedenle ormanı, suyu, gölü, denizi ve de en önemlisi yurttaşın emeğini hınçla harcayan, dağıtan, adeta yok eden bir güruh Türkiye’yi iflasa götürüyor! Bir yanda siyasal İslam’ın emperyalist anlayışla örtüşen sömürgeci yüzü, diğer yanda kan ve kafatası milliyetçiliği kılıfı altında vücut bulmuş bir oluşum… Saray, yaşantısını devam ettirebilmek için son oyunlarını oynama hırsında… Ancak yalan ve aldatma üzerine kurulu çakma projelerle halkı kandıran sabıkalarını unutmamak gerekiyor. Şimdi de ”ev ve arsa vereceğiz” diyerek yoksul halktan milyarlarca lira toplayanlar, aslında giderayak yurttaşın tek sahip olduğu umudu da çalmak niyetinde.

***

Her zaman düşüncelerine değer verdiğim, ekonomi ve siyaset üzerine yazdığı makalelerle geleceğe önemli notlar düşen Prof. Mustafa Durmuş’un yeni çalışmasını paylaşmak isterim. Durmuş, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi altında azalan ekonomik refahımızın geldiği son durumu anlatan bir yazı kaleme almış. Diyor ki:

“Londra merkezli Legatum Enstitüsü’nün hazırladığı ‘Küresel Refah Endeksi’nin 2021 yılı sonuçlarına göre Türkiye, 100 üzerinden 56 puan ile 167 ülke içinde ancak 93’üncü sırada yer alabiliyor. Bu endeks 167 ülkenin küresel refahtaki yerini; örgütlenme hakkı ve ifade özgürlüğü, diğer kişisel hak ve özgürlükler, hesap verilebilir yönetim anlayışı, sosyal sermaye, yatırım ortamı, sosyal altyapı, ekonomik kalite, yaşam koşulları, sağlık, eğitim ve doğal çevre gibi toplamda 12 temel kriter altında incelenen 300 göstergeyi analiz ederek ortaya koyuyor…”

Örgütlenme hakkı ve ifade özgürlüğü üzerindeki önemli kısıtlamalar yüzünden, bu ülkeler arasında en büyük bozulmayı yaşayan Türkiye’nin adı raporda sıklıkla geçiyor. Fakat en acısı Türkiye’nin; Surinam, Kırgızistan, Fas ve Namibia’dan sonra geliyor olması!

***

Prof. Dr. Durmuş, milli gelir ve kişi başı gelirin düştüğünü açıklıyor, bu durumun “tek adam rejiminin acı sonucu” olduğunun altını çiziyor. Ülkedeki toplam milli hasılanın son 5 yılda yüzde 6’ya yakın, kişi başı gelirin ise yüzde 10 olarak gerilediğini, geçen yıl GSMH 800 milyar dolara kadar düştüğünü belirtiyor. ABD’li Apple şirketinin bugünkü piyasa değerinin 2,4 trilyon dolar olduğu dikkate alındığında, 84 milyon nüfuslu bir ülkenin ekonomisinin aslında abartıldığı gibi büyük olmadığını vurguluyor.

Dahası Prof. Dr. Mustafa Durmuş, “Türkiye’de sayıları 13,6 milyonu aşan emeklinin büyük çoğunluğunun, bu ülkenin en yoksul kesimi olduğunu, yüksek enflasyon ve artan hayat pahalılığından çok fazla etkilendiğini, açlıkla karşı karşıya kaldığını açıklıyor. Durmuş, “Natixis Global Retirement Index’in” 2022 yılı başı itibariyle yayınladığı raporundaki vahim gerçeği bize aktarıyor. “44 ülkedeki emeklinin yaşam standartları ve refah durumlarına göre yapılan sıralamada Türkiye’de yaşayan emeklilerin 41’nci sırada olduğunu görüyoruz” diyor. Mustafa Durmuş’un küçük bir özetini paylaştığım makalesindeki can alıcı yorumu ise şöyle:

Tabanını yitiren iktidar bloku, içine girilen seçim sürecinde bu kayıpları önleyebilmek için ekonomik büyümeyi ön planda tutuyor, böylece sanal da olsa bir ekonomik canlanma yaratılmak isteniyor. Bu amaçla, faiz silahına yeniden sarılarak politika faizini düşürüyor. Bu tutumu gösteriyor ki, iktidar artık emekçiler başta olmak üzere toplumun büyük kesimi açısından bir yaşam maliyeti krizine dönüşen yüksek enflasyonu ve artan yoksullaşmayı dert etmiyor. Çünkü böyle bir sorunun var olduğunu kabul etmiyor. Algı yönetimiyle milleti kandırabileceğini umuyor. Ancak hatırlamakta yarar var: Algı yönetimi, her zaman başarılı olamaz! Hele hele ekonomide, her an gerçekler ortaya çıkar!