Meşhur algı operasyonları yine başladı. Ekranlarda demokrat görünümlü, derin tahlilleriyle nam salmış liberaller boy gösteriyor yeniden. Yarım yamalak siyaset öngörülerinden veya kasıtlı olarak görevlendirildikleri için hakikat yerine, kafalarındaki sanal dünyadan söz ediyorlar. Ağırlıklı olarak gazeteci, akademisyen olan bu ekran karikatürleri konuştukça daha bir gülünçleşiyorlar. Bunlar düzenin artıkları esasen. ‘Yetmez ama evet’ dediler ama ar damarları olmadığı için yeniden piyasadalar.

İlkin şunu belirteyim; bir siyasi partinin seçime girme ve başarılı olma arzusu tartışılamaz. Bir dünya tahayyülü olduğu için insan siyaset yapar ve iktidar olmak için çabalar. Hiçbir siyasal hareket diğeri üzerinden kendini değerlendiremez. Bu bir zaaftır. Öte yandan her parti hesabını tabanına verir, uyduruk ekran figürlerine değil. HDP’nin siyasal serüvenini bu ölçüde tartışmak doğru olmaz. Fikirlerine, öngörülerine, tasarılarına bakar, destekler veya eleştirirsiniz. Ya da en doğru olanı yapar, olumlu ve olumsuz yanlarından birlikte söz edersiniz.

Birtakım kimseler HDP’yi eleştiriden muaf tutuyor. Kutsal bir kurum, varlık gibi davranmak gerektiğini düşünüyorlar. Oysa HDP’nin laik, çok kültürlü, dirençli damarı ne denli önemliyse; ‘Gezi Dirilişi’nin ilk günlerini ‘darbe’ sanması, Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Demirtaş’ın, Erdoğan’ı dakikalarca ayakta alkışlaması o denli eleştirilmeyi hak ediyor.

Gelelim asıl soruna. Liberaller bilerek ve isteyerek siyasal tabloyu çarpıtıyor. Bence HDP yüzde 10’u geçmeli ve Meclis’te olmalı. Bu temsil ülkenin yararınadır ve silah yerine, konuşarak sorunları çözmenin tek yoludur. Umarım olur. Bu olasılık düşük olsa bile var. Ama ekranda hayal dünyasında gezen kimi kanaat önderlerinin dediği gibi ana muhalefet partisi HDP değildir. Onlar böyle temenni ediyor olabilir, lakin hakikat farklı.

Ülkeyi geziyorum; yükselen çok koyu bir milliyetçilik var. Kerhen ya da yürekten CHP’ye oy verecek milyonlar var. Laik, Cumhuriyetçi, Kemalist olarak kendini tarif eden insanlar sanki buharlaşmış gibi yorum yapmak ayıptır. MHP artan bu dalgadan pay alacak, laik kesimin temsilini de hâlâ CHP yapıyor. Fakat infaz timleri sahada! Dün yanıldılar, bugün de yanılıyorlar. Artık bunun rastlantı olduğunu düşünmüyorum. Bu kasıtlı bir çarpıtma. Ekran bu yalancıları kusuyor…

Ekrana müfettiş atayan AKP, nasıl gerçeği çarpıtıp algıyı biçimlendirmeye çabalıyorsa, bu kerameti kendinden menkul tahlilciler de aynı. Gördük; ekran müfettişleri bir bir istifa edip milletvekilliği kuyruğuna girdi. Yalanlarının, borazanlıklarının ödülünü bekliyorlar. Yazık ki hiçbir yayıncı patron bu adamlara itiraz edemedi; ekranlarını sonuna dek açtı ve ülkeyi gericiliğe, baskıya, zorbalığa teslim etti. Elbette herkesin siyasete girme hakkı var. Ama her akşam sultan güzellemesi yapan bu müfettişlerin bir iradesi olmasından söz edilebilir mi?

Dünün solcusu, sonradan vekil olan kimi tipler ve onların kuyruğuna takılan siyasal analizciler, istiyorlar ki ‘Hakan Fidan kim?’ sorulmasın. Suriye’ye giden tırlarda ne vardı, neden Cemaat-AKP birbirine düştü, kimse merak etmesin. Kırk insanın öldüğü o karanlık olağanüstü hal günlerini anımsamayalım. Ne yapalım peki?

Düşünen insan sorar, sorgular, kuşku duyar. Halkların özgürleşmesi kapalı kapılar ardında yapılan pazarlıklarla olmaz. Kürt halkı yıllardır bedel ödeyerek, haysiyet kavgası verdi ve AKP’ye asla gereksinimi yoktur. Gezi süreci, batı insanına da hakikati gösterdi. Yılların ezilmiş halkının acısını yüreğinde hissetti herkes. Geç oldu, doğru. Ama artık başka bir denklem var. Birleşik Haziran Hareketi savrulmadan bu sorumluluğu taşımalı.

Kuşku duymayan bilim yapamaz ve tahlil gücünden yoksundur. Geçen gün gazetelerde CHP adına ‘Ön seçim istiyoruz’ diye tam sayfa ilan gördüm. Soru açık; bu ilan parasını kim verdi? Eğer parası olanın kazanacağı ön seçimlere gidiyorsak, geçmiş olsun. Diyeceğim; ülkenin siyasileri, analizcileri sokağın gerçeğini değil, yazık ki, çıkarlarını dile getiriyor hâlâ. Hiç kimse eleştiriden muaf tutulamaz. Bu yazıyı yazan dahil.