Geçenlerde bir grup gazeteci, yazar, sanatçı, insan hakları savunucusu Haliç kıyısında...

Geçenlerde bir grup gazeteci, yazar, sanatçı, insan hakları savunucusu Haliç kıyısında toplanmış, Cezmi Ersöz’ün yargılanacağı davanın duruşmasını bekliyorduk. Türkiye’ye özgü tuhaf bir “buluşma” sevinci yaşanıyordu.:

-Oooo kimi görüyorum?

-Vay, şükür görüşebildik!

Bu karşılaşma sevincini hatırlıyordum. 12 Eylül’den önce sıkıyönetim döneminde kimi tutarlarsa 15 gün içeri atıyorlardı. Bu yüzden de askeri kışlalar, “buluşma sevincinin” sıklıkla yaşandığı mekanlar haline gelmişti.

Koğuş kapısı açılıp da içeri 10-15 kişilik yeni gözaltına alınanlar getirildi mi, kendi arasında bir komün oluşturmuş her siyasi fraksiyon yeni geleni sevgi ve hasretle kucaklardı:

-Oooo kimleri görüyoruz?

-Vay şükür görüştürene!

Sarılıp kucaklaşmaları, hasret gidermenin heyecanı takip ederdi.

Tuhaftı ve bize özgüydü…

İnsan hapishaneye tıkılan bir arkadaşını daha içerde görerek niye mutlu oluyordu ki?

Biz de Cezmi Ersöz’ün “halkı askerlikten soğutma” suçu(!) ile yargılanacağı “Askerliğin Dönüşü Güzeldir” başlıklı yazısını için Beyoğlu Asliye Ceza Mahkemesi’nin bulunduğu eski askeri garnizon binalarının bahçesinde buluştuğumuzda aynı sevinci yaşıyorduk.

Demek ki, bizim genlerimizde var, acıyı bal eylemek!..

Neyse 12 Eylül’ün biraz ilersine geçebilmiş  olduğumuzdan Cezmi Ersöz “beraat” etti. Yine sevindik.

•••

Ertesi gün Cezmi’nin tam tersi bir yazı yazmaya söz verdim. Hatta bunu da telefonla içlerinde Cezmi Ersöz’ün olduğu birkaç arkadaşıma söyledim:

-Haberiniz olsun ben bir askeri birliğe övgü yazısı yazacağım!

Üç hafta önce Darülaceze’nin kendine özgü insani havasının kendini her zaman hissettiren koskocaman avlusundan olağanüstü güzel müzik yükselmeye başladı. Türk Sanat Müziği içinde, neo-klasikler diye bilinen 1960-70’lerin şarkıları tamamı nefesli sazlardan oluşan dev bir orkestra tarafından seslendiriliyordu.

1. Ordu Bandosu  başlarında komutanları Bando Binbaşı Kemal Tufan olduğu halde Darülaceze’nin yaşlılarına özel bir gün armağan ediyorlardı. Önce İzmir Marşı ile başlayan konser, daha sonra Yusuf Nalkesen’in unutulmaz şarkılarıyla devam edecekti:

-Haniii kuşlaaar ağaçlaaar/Binbir renkli çiçekler…

Binbaşı Tufan, şarkıları Darülacaze’nin sevimli ihtiyarlarla birlikte söylüyordu.

Sonra türkülere geçildi, kendini tutamayıp gençlik günlerine savuranlar ortaya fırlamasınlar mı?

Sahnede 1. Ordu’ya mensup bir askeri birlik, salonda 250-300 yaşlı insan, havada insanı kendisinden geçiren neşeli türküler ve dans eden, oynayanlar…

Bir askeri birlik insanlık için bundan daha anlamlı ne yapabilirdi ki?

Bilinen şarkılar, alışık olmadığımız sayıda nefesli saz ile çalındığında ortaya bambaşka lezzette yorumlar çıkıyordu.

1.Ordu Bandosu içinde askerlik görevini yerine getiren devlet opera ve balesi tenorları, Konservatuar Türk Sanat Müziği Bölümü mezunu astsubaylar da bulunuyordu.

Üzerinde sarı düğmeleri ve kordonları olan kırmızı ceketleri, altlarında sarı şeritli lacivert pantolonları ve pırıl pırıl trompetleri, trombonları, kornolarıyla uzaktan bir çiçek bahçesini andırıyorlardı.

O gün Darülaceze’nin yaşlı konukları çok mutlu anlar yaşadılar.

Bunu sağlayan ise 1. Ordu Bandosu idi, yani:

-En güzel askeri birlik!