Google Play Store
App Store

Emekliler konusunda “Enflasyona ezdirmeyeceğiz”, “Kaynak yok” demagojisi tekrarlanıyor. Bu iki iddia da gerçek dışı. Emekli aylıklarının GSYH içindeki payı da bütçeden emekliler için ayrılan kaynaklar da düşüyor.

“Enflasyona ezdirmedik ve kaynak yok” aldatmacası: Emeklileri ezdiler!
Fotoğraf: Depo Photos

Emekli aylıklarının ne kadar artacağı ve en düşük emekli aylığının nereye çekileceği hâlâ muamma. Ocak ayı emekli aylıkları ayın 17’sinde ödenmeye başlanacak ama belirsizlik sürüyor. İşçi ve Bağ-Kur emekli aylıkları yasa gereği yüzde 37,6, memur emeklileri aylıkları ise toplu sözleşme gereği yüzde 49,25 artacak. İşçi ve Bağ-Kur emeklileri de aynı oranda zam istiyor.

Ancak emekli aylıklarının 6 aylık resmi enflasyondan daha fazla artırılması için de yasa değişikliği gerekiyor. İşçi ve Bağ-Kur emekli aylıklarına 5510 sayılı yasa gereği Ocak 2024'te 6 aylık resmi enflasyon oranı olan yüzde 37,6 oranında artış yapılacak. Bu artış halen ellerine geçen 7 bin 500 TL (tamamlanan emekli aylığı) üzerine değil emeklilerin kendi kök aylıklarına yapılacak. En düşük emekli aylığı halen Hazine tarafından 7 bin 500 TL'ye tamamlanıyor.

Tamamlama sınırının yükselmesi için de yasa değişikliği gerekiyor. Yasa ile tamamlama sınırı henüz yükselmediği için Ocak 2024'te kök emekli aylığı 5 bin 450 TL ve altında olan emekliler ve hak sahipleri sıfır (0) zam alacak. 6 bin TL kök aylığı olan emekliler yüzde 10 zam ile 8 bin 256 TL, 6 bin 500 TL kök aylığı olanlar yüzde 19,2 oranında artışla 8 bin 944 TL alacak ve 7 bin TL kök aylığı olanlar ise yüzde 28,4 artışla 9 bin 632 TL alacak.

Yasa değişikliği nasıl yapılacak, tamamlama miktarı (en düşük aylık) ne olacak, artışlar ne oranda olacak henüz belli değil! Meclis 16 Ocak'ta açılacak. Emekli aylıkları 17 Ocak’ta ödenmeye başlıyor. Değişikliğin bu aya yetişmesi mümkün değil! Bir yandan “hazırlıklar ve hesaplar yapılıyor” şeklinde haberler çıkıyor. Öte yandan en yetkili ağızlardan “emeklileri enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz” açıklamaları yapılıyor. Oysa yapılması gereken değişiklik atla deve değil. Şimdiye kadar çoktan yapılırdı.

Emekliye verilecek üç kuruş artış için neden bu kadar ayak direme var? Ekonomi yönetiminin (Maliye Bakanlığı, Merkez Bankası) “kaynak yok, yük artar, enflasyona sebep olur” gibi bahanelerle emeklilere dönük iyileştirmeye karşı çıktığı biliniyor. Emekliler bir yandan “enflasyona ezdirmeyeceğiz” diğer yandan “kaynak yok, yük artar” aldatmacası ile sefalet aylıklarına mahkum ediliyor.

Bu yazımda enflasyona ezdirmedik ve kaynak yok aldatmacasının ve emeklilerin nasıl yoksullaştırıldığının iç yüzünü yazacağım. Bu hafta yine emeklileri ele alacağım çünkü emekliler ve hak sahipleri 16 milyona yaklaşan sayıları ile işçilerden sonra Türkiye’nin en büyük toplumsal grubu. Emekliler Türkiye’nin en büyük toplumsal gruplarından biri olmasına rağmen en örgütsüz ve sesleri en az duyulan gruplarından.

RESMİ ENFLASYON DEĞİL BÖLÜŞÜM!

Emekli aylıkları, asgari ücret ve memur maaşları söz konusu olduğunda hükümet ve AKP yetkilileri “enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz” nakaratını tekrarlayıp duruyor.  “Enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz” demagojisi gerçeği perdeliyor ve karartıyor. Emekli aylılarını ve diğer emek gelirlerini resmi enflasyona hizalama yaklaşımına karşı çıkmak gerekiyor. Bu büyük bir aldatmaca ve kandırmacadır. Öncelikle enflasyon doğru ölçülmüyor. TÜİK’in resmi enflasyon verileri şaibelidir ve güvenilir değildir. TÜİK enflasyon verileri güvenilir hale gelmeden resmi enflasyonu esas alan herhangi bir iddia inandırıcı olamaz.

Dahası enflasyon gelir gruplarına göre ayrı ayrı ölçülmediği için de yanıltıcıdır. Resmi enflasyona hapsedilmiş gelir artışı gerçek tabloyu ortaya koymaz. Dahası enflasyon doğru ölçülse bile enflasyonla sınırlı gelir artışları yanıltıcıdır. Bakılması gereken ekonomik büyüme, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) artışıdır. Emekli aylıklarına da buradan bakmak gerekir. Ülke büyürken emekli aylıkları ne olmuş? Emekli aylıklarının GSYH (pasta) içindeki payı ne olmuş? Kısaca resmi enflasyona değil bölüşüme bakmak gerekir.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Strateji Bütçe Başkanlığı (SBB) verilerine göre toplam emekli aylıklarının (hak sahipleri dahil)  GSYH’ye oranı en son veriye sahip olduğumuz 2022 yılında yüzde 4,5’tir. Bu oran meşhur “sosyal güvenlik reformunun” (5510 sayılı Yasa) başladığı 2008 yılında 5,9’muş! 2019’da 6,9’a kadar yükselen bu oran son yıllarda emekli aylıklarının dibe vurmasıyla 4,5’e gerilemiş durumda. 2020 itibariyle emekli aylıklarının GSYH içindeki payı AB ülkelerinde ortalama yüzde 12 düzeyindedir.

Emekli aylıklarının GSYH içindeki payı sözde emeklilik reformunda bu yana (2008) ciddi biçimde gerilerken, emeklilerin ve hak sahiplerinin toplam nüfus içindeki payı yüzde 12,2’den 2022’de yüzde 16,3’e yükselmiş durumda (Tablo). 2023’te bu oran yüzde 18’e yaklaşabilir.  Zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Emeklilerin toplam nüfus içindeki payı artarken, emekli aylıklarının milli gelir içindeki payı geriliyor. Oysa emekli aylıklarının nüfus GSYH içindeki payının en az nüfus içindeki pay artışı kadar artması gerekirdi. Bu nedenle “enflasyona ezdirmedik” söylemi palavradır.

Bu nasıl mı oluyor? Ayrıntıları geçen haftaki (8 Ocak 2024) BirGün yazımda anlatmıştım. Emekli aylıkları hesaplanırken (güncelleme katsayısında) GSYH artışının payı yüzde 100’den yüzde 30’a düşürüldü. Aylık Bağlama Oranları (ABO) düşürüldü. Emekli aylık artışları resmi enflasyona hapsedildi ve emekliye ekonomik büyümeden pay verilmedi. Ülke büyüdü ancak emekliler bundan pay alamadı. Tersine payları küçüldü. Emekliler fena halde ezildi ama bu gerçek saklanıyor.

EMEKLİ AYLIKLARI YÜK DEĞİL!

Emeklilere yapılacak sınırlar artış için bile büyük bir direnç var. Ekonomi yönetimi kaynak olmadığını, bu artışın Hazineye yük olacağını iddia ediyor. Bu yüzden çoktan çözülmesi gereken mesele sürüncemede kalıyor. Emeklilerin beklentileri ile oynanıyor.

Bilindiği gibi SGK emekli aylıklarını iki kaynaktan ödüyor. İlki SGK’nin kendi gelirleri. Bu gelirleri esasen primlerden oluşuyor. 2008’den bu yana devlet de SGK’ye düzenli katkı yapıyor. Devlet katkısı yasa gereği. Devlet katkısı miktarı SGK açığı anlamına gelmiyor. Devlet de sosyal güvenliğin finansmanına katlıyor. Bu zaten sosyal devlet ilkesinin gereğidir. Bunun dışında en düşük emekli aylığının tamamlanma işleminde olduğu gibi Hazine tarafından SGK’ye ek kaynak aktarılıyor. Bütün bunlar SGK’ye bütçe transferleri olarak biliniyor. SGK’ye yapılan bütçe transferlerinin GSYH’ye oranı bakmamız gereken bir diğer ölçüt.

Sözde sosyal güvenlik reformunun yapıldığı 2008 yılında SGK’ye yapılan bütçe transferlerinin GSYH’ye oranı yüzde 3,5’ti. 2022 yılında bu oran yüzde 2,6’ya geriledi. 2020 yılında yüzde 4,9’a kadar yükselen bütçe transferleri emekli aylıklarının aşağıya doğru bastırılması nedeniyle hızla geriledi. Emeklilerin toplam nüfusun yüzde 16,3’ünü oluşturduğu 2022’de yüzde 2,6 düzeyinde bir bütçe katkısı komik düzeydedir.

İşte bu yüzden emeklilere yapılacak artışların bütçeye “yük” olacağı iddiası, “kaynak yok” iddiası dayanaksızdır. Bütçe transferleri yüzde 5’in üzerine çıktığında bu nasıl mümkün olduysa şimdi de ek artışlar mümkündür. “Kaynak yok” iddiası saçmadır. Kaynak sorunu yok tercih sorunu var. Mesele kaynakların kimlere aktarılacağıdır. Bütçeden SGK’ye bugünkü oranın iki katı kadar kaynak aktarmanın önünde hiçbir engel yoktur. Tek engel neoliberal zihniyettir.

Gerek emekli aylıklarının GSYH içindeki payının düşmesi gerekse SGK’ye yapılan bütçe transferinin gerilemesi aynı gerçeği teyit ediyor. Emekliler ülkenin büyümesinden pay alamıyor, eziliyor. İnsanca bir yaşam süremiyor. Ülke zenginleşirken emekliler yoksullaşıyor. Emeklilerin pay alamadığı büyümeden payı zengin sınıfların aldığı sır değil elbette.

EMEKLİLERE MÜSTAHAK MI?

Emeklilerin hali pürmelaline ilişkin her yazımdan sonra ilginç bazı tepkiler alıyorum. Bu tepkileri şu şekilde özetlemek mümkün: “Emeklilere müstahaktır. Durumlarının farkında değiller. Hallerinden memnunlar. Memnun olmasalar kendilerini bu duruma düşüren iktidara neden oy veriyorlar?” Bu şekilde özetlenebilecek değerlendirmelere katılmam mümkün değil. Sadece emekliler değil emekçi sınıfların önemli bir bölümü de benzer siyasal davranış içinde. İnsanların kendi durumlarının siyasal ve sosyal nedenlerini anlamaları otomatik bir şekilde olmuyor. İktisadi durum otomatik bir siyasal bilinç yaratmıyor.

Emeklilerin yaşadıklarının sorunlarının sebeplerini anlamalarının önünde sayısız engel var. Kuşkusuz bu durum eleştirilebilir ama burada asıl sorumluluk onlara ulaşması gereken siyasal yapılardadır. Şairin dediği gibi “sevmek anlamak değildir, şuurun uzun bir köprüsü var sevmekle anlamak arasında.” Emeklilerin ve emekçilerin sevdikleri/destekledikleri siyasi zihniyet ile anlamaları gereken gerçekler arasında da “şuurun uzun bir köprüsü var.”