CHP’de PM üyeliği yaptığım dönem sosyalist solla dayanışma halinde olunması ve meclise bu isimlerin taşınması için çok çaba verdim...

CHP’de PM üyeliği yaptığım dönem sosyalist solla dayanışma halinde olunması ve meclise bu isimlerin taşınması için çok çaba verdim. Asıl değişimin, yenileşmenin yıllardır unutulan işçi, emek hareketinin yeniden anımsanmasıyla olacağını düşünüyordum. Birçok isim için arabuluculuk yapmaya çabaladım. En çok üzüldüğüm sevgili Eşber (Yağmurdereli) ağabeye takınılan tutumdur. Önce peşinden koşacaksın, sonra iş ciddiye binince, bugün, içinden geçtiğimiz bu süreçte belki de ona en çok gereksinim duyulacağı dönemde, sanki hiç iletişim kurmamış gibi unutacaksın! Bunu ahlaksızca buluyorum.

Eşber ağabeyle temas edilen ilk süreç Baykal dönemi. Girişimi yapan Gürsel Tekin. Tantanalı İstanbul il kongresine davet etmişti. Bu riskli daveti kabul eden Eşber ağabeyin niyeti ve amacı belli ki ülkenin içinde bulunduğu otoriter düzene karşı geniş ölçekte örgütlü bir yapıyla karşı durmaktı. CHP koyu milliyetçi ve solu dışlayan bir damarı bulunmasına karşın, gittiğim her il, ilçe ya da kasabada gördüğüm sosyalist üyeler bu öngörünün pek de yanlış olmadığını düşündürdü bana.

SOSYALİSTLERİN OLMADIĞI ÇORAK TARLA

12 Eylül’de ağır yara alan solcular, biraz da üvey evlat muamelesi gördükleri örgüt içinde yer bulmaya çalışmış, bunu da başarmışlardı. Kılıçdaroğlu’nun 68 ruhuyla geldiği ilk kongrenin tarihi önemi de buydu aslında. Şapkadan tavşan çıkarır misali Deniz Gezmiş’lerden söz edip, Sinan Aygün’leri meclise taşımayı başaran yalancı siyasete yazık ki sadece istifa ile karşılık verebildim o gün. Tekin sırça köşke taşınıp, saltanat koltuğuna oturunca Eşber ağabeyin telefonlarına çıkmaz oldu. Sanki kendi kendine gelin güvey olmuş muamelesi yapıldı devrimci çınara. O sürece dair içimdeki yaralardan biri budur.

Sosyalistleri meclise taşıma cesareti olmadığı için bugün CHP’den kimse söz etmiyor. Eleştirel gözünü yitirmiş, eskinin teslimiyetçi sağcılarından medet uman, bir dediğini ertesi gün yalanlayan bir parti görünümü verilmesi bundan. Seçim öncesi BirGün’e verdiğim bir söyleşide Sırrı Süreyya Önder’i, Sungur Savran’ı, Hayri Kozanoğlu gibi kimi isimleri listelere almanın hem AKP’nin, hem de CHP’nin ezberini bozacağını söylemiştim. Şimdi ritmi bozuk mehter takımı gibi CHP!

İÇİMDEKİ DİĞER YARA

Döneme dair önemli bulduğum diğer mesele eşini aşağılık saldırıda yitiren Rakel Dink’e bir ziyaret bile yapılmamış olmasıydı. Bir randevu alıp bu görevi ben yerine getireyim istedim. AGOS’ta buluştuk. Elini tuttum ve sanki yanaklarında eşi öldürüldüğü gün donan ve kalıcı hale gelen gözyaşlarını gördüm. Rakel Hanım, biraz da ileri bir söylemle CHP sözcülerinin Hrant’ın azmettiricisi olduğunu düşünüyordu. Haklıydı. 301. madde tartışmalarında, mahkeme sürecinde önkoşulsuz Dink’in yanında durması gerekirken CHP’liler, dönemin yöneticileri, hamaset yapmış, Türke Türk propagandasına girişmiş ve ortaya çıkan acı tabloda isteyerek olmasa bile, kusurlu bir tutum takınarak dolaylı katkı vermişlerdi sanki.

Rakel Hanıma CHP değişti derken artık bu duyarlıkların oluştuğunu, ayrımcılığa karşı birlikte kavga vereceğimizi söylemiştim. Baştan beri Dink ailesinin nasıl olup AKP’ye inandığını hiç anlamış değilim. Gelinen noktada demokrasi havariliğine soyunan AKP’nin Dink meselesinde katı milliyetçi, ayrımcı uygulamalar yaptıklarına tanık olduk.

ÖDÜL HALA DEĞERLİ Mİ?

Zor günlerde ailenin yanında duran çok değerli bir isim vardı ama: Nedim Şener. Sadece gerçeği açığa çıkarmak için verdiği kavgada büyük yol aldı. Hrant Dink davasının yalanlarını ortaya koydu. Ama uluslararası verilen ödül gecesi adı bile geçmedi bu dostumuzun. Ben ödülün ona verilmesini umarken baktık ki Ahmet Altan elinde sallamakta!

CHP’de beklenen değişim olamadı… Ama vefasızlık sadece orada mı? Nedim’i unutan ailenin vicdanına sesleniyorum. Artık o ödül eskisi gibi değerli mi, sorun kendinize. Belki de Hrant bir kez de böyle ölüyor… Rakel Hanım’a aynı saygımı koruyorum ve Nedim’i ziyarete gitse keşke demekten kendimi alamıyorum…