Anayasa değişiklik paketi için 12 Eylül 2010 gün yapılacak referandum Türkiye’de son derece değişik, renkli, şaşırtıcı, uzun araştırmalara

Anayasa değişiklik paketi için 12 Eylül 2010 gün yapılacak referandum Türkiye’de son derece değişik, renkli, şaşırtıcı, uzun araştırmalara konu olacak sosyolojik ve politik bir ortam yarattı.
İlerde Türkiye üzerine araştırmalar yapacak olan bir yabancının asla anlayamayacağı türden gelişmeler yaşanıyor.
İktidarda İslamcı kimliği ile öne çıkan sağ bir parti bulunuyor. AKP’nin diğer bütün kimlikleri yanında dini vurgusu en önde geliyor. Buna karşın kendisinin “tek başına” hazırladığı Anayasa değişikliğinde işçi sınıfına bunca yıl haram edilen “haklar” getirebiliyor.
Mesela siyasi grev, iş yavaşlatma, verim düşürme, iş bırakma gibi direniş enstrümanları artık “suç” olmaktan çıkıyor.
Grev sırasında işçilerin sebep olduğu zarar ziyandan da sendika sorumlu tutulamayacak.
Sağcı AKP, 12 Eylül döneminde katledilen devrimcilerin uğradığı haksızlıklara da karşı çıkıyor. Mitinglerde bile taşınması suç olan devrimci portrelerini kentlerin meydanlarına taşıyor.
Sağcı Başbakan solculuğu tartışılmaz şair Nevzat Çelik’ten şiirler okuyor.
Bütün bunlara karşı, solcular neden AKP’nin hazırladığı Anayasa değişikliklerine karşı çıkıyorlar?
Bunun basit bir nedeni var: İnanmıyorlar!
Çünkü iktidar partisinin hamurunda 12 Eylül’ün mayası bulunuyor. 12 Eylül öncesinde de aynı “kara leke” yer alıyor. Devlet, 1960 ve 1970’lerde kabaran devrimci gençlik dalgasına karşı “Türk-İslam sentezi” ile yanıt vermişti. Türkçü ve İslamcı gençleri kamplarda eğitip, devrimci gençlerin üzerlerine salmıştı.
Türkiye bu planlı hareketi “sağ-sol çatışması” olarak izlemişti. Oysa bu kirli savaş oyunu, askeri karargâhlarda hazırlanmış özel kuvvetler eliyle de uygulanmıştı.
12 Eylül’ün lideri General Kenan Evren, Kuran’dan ayetler okuyarak laiklik mücadelesi yapardı. İmam Hatip okulları pıtrak gibi açılıyordu.
Bu gelişmeler de İslamcı akımları mutlu ediyordu.
12 Eylül’e partner olmuşlardı. Doğrusu bundan da hiç pişmanlık duymadılar.
Peki şimdi neden 12 Eylül’de katledilenlere sahip çıkıyorlar?
Çünkü bu dönemde mağdur olmuş kimseleri yok! Ama 12 Eylül’e karşı olduklarını söylüyorlar. O zaman 12 Eylül kimleri haklamışsa onlara sarılmaktan başka çareleri yok.
Katledilmiş devrimcilere ihtiyaç var.
AKP’nin inandırıcılık sorunu bu kadarla da bitmiyor.
Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için Mersin milletvekili Ali Rıza Öztürk ve bir grup CHP’li milletvekili 6 Nisan 2010’da araştırma önergesi verdi. Bu teklif AKP’li milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.
DTP’lilerin 3 Kasım 2009’da askeri darbelerin araştırılması için verdikleri önerge tüm partiler tarafından kabul edildiği halde, AKP oylarıyla çöpe atıldı.
JİTEM/Faili Meçhuller/ Güneydoğu kayıpları için 3 Şubat 2010 tarihindeki DTP önergesi Meclis’te görüşüldükten sonra AKP’nin karşı oylarıyla gündemden kaldırıldı.
Hrant Dink cinayetinde de aynı korumacı-kollamacı çizgi ısrarla sürdürülüyor.
AKP’nin inandırıcılık sorunu çok ciddi boyutlarda…
Yoksa bu kadar “iyi şey” yapmalarına karşın toplumda geniş bir “AKP karşıtı” yelpaze oluşabilir miydi?
Yıllar sonra bu dönemi araştıracak olanların da kafaları bir hayli karışacak. Ancak mevcut durum, tek başlık altında toplanıyor:
Evet-Hayır yarışması!