Gözümüz saymakla bitmeyen oylarda ve verilmeyen mazbatalardayken sigaraya ‘güncelleme’ geldi. Aslında 1800’lerde başlayan ‘bizim olanı’, ücreti mukabilinde ‘bize kakalamanın’ öyküsü bu. Amerika, Arizona, Quartzsite kentinde, piramit şeklinde tuhaf bir anıt var. Üzerinde bakırdan deve heykeli duruyor. Anıtta özetle şunlar yazıyor: Hey Jolly’nin son kampı. Suriye’de doğdu. 10 Şubat 1856’da buraya geldi, 30 yıldan fazla ABD’ye […]

Gözümüz saymakla bitmeyen oylarda ve verilmeyen mazbatalardayken sigaraya ‘güncelleme’ geldi. Aslında 1800’lerde başlayan ‘bizim olanı’, ücreti mukabilinde ‘bize kakalamanın’ öyküsü bu.

Amerika, Arizona, Quartzsite kentinde, piramit şeklinde tuhaf bir anıt var. Üzerinde bakırdan deve heykeli duruyor. Anıtta özetle şunlar yazıyor: Hey Jolly’nin son kampı. Suriye’de doğdu. 10 Şubat 1856’da buraya geldi, 30 yıldan fazla ABD’ye hizmet etti.

ABD, 1846 yılında ‘barış götürmek için’ Meksika’ya savaş açar. Tampon bölgede ‘düzenin sağlanması için’ daha çok silah ve askere ihtiyaç vardır. Katır ve atlar bu ihtiyacın karşılanmasında yetersiz kalınca, ABD Savaş Bakanı Jeferson Davis dahi bir plan yapar.

Çöl ikliminde hareket kabiliyeti yüksek develerden yararlanılacaktır. Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım istenir. Sultan Abdülmecid bu isteğe şaşırsa da Amerikalılara peşin fiyatına bir deve satar. Gönlü bol sultan, iki deveyi de savaş bakanına hibe etmiştir.

Mutlu Amerikalılar, develeri gemiye yüklerler. Fakat yolda akıllarına, develerle ilgili en ufak bir bilgileri olmadığı gelir. İş işten geçmeden İzmir Limanı’na demir atılır… “Bu develeri kim güdecek?”

Halk, Suriye’den yakın zamanda İzmir’e göçen Hacı Ali’yi gösterir. Hacı Ali ve üç yardımcısından, ‘ABD’ye yardım için gönderilen ilk askerlerimiz’ olarak söz etmek yanlış olmayacaktır. Hacı Ali Meksikalılara kan kusturan Deve Birliği Komutanı oluverir.

Yalnız bir kusuru vardır; adının telaffuzu zordur. Gel zaman git zaman sonra Hacı Ali yerine “Hey Jolly” olarak anılır. 1880 yılında vatandaşı olduğu ABD için Meksikalı’larla karşı savaşsa da kaderin bir cilvesi olarak Meksikalı Gertrudis Serna ile evlenir.

Suriyeli olarak başladığı, Türk olarak devam ettiği yaşamı Amerikalı olarak sona erer. Öldüğünde cebinden 60 sent ile birlikte içinde kendi sardığı cigaraların olduğu bir de tabaka çıkar.

O ve arkadaşları Yeni Kıta’ya deve birliğinden başka bir şey daha kazandırmışlardır. Amerika’da tütünün yenecek değil, içecek bir şey olduğu onların sayesinde anlaşılır. Deveciler, ABD’de tütün çiğneme saplantısını, duman üfleme alışkanlığına dönüştürür.

Ama iş daha da ileri gider. Yeni Kıta’da arzı endam eden Osmanlı vatandaşlarının tabakalarından çıkan cigaralar, cilalanıp, ambalajlanır. Üzerlerinde ‘Turkish blend’ etiketi olan sigara markaları bu dönemde ortaya çıkar: Osman, Abdullah, Ömer, Murad, Fatima…

İçlerinden bir tanesi günümüze kadar ulaşmayı başarır. Nam-ı diğer sarı paketli ‘develi sigara’. Quartzsite kentinde, piramit şeklinde ilginç anıtın hikâyesi de böylece belirginlik kazanır.

Hikâye devam ediyor, günümüzde daha da hoyratça sürüyor. Sigaraya zam geldi. Vatandaşın cebinden, yabancı sigara tekellerine fazladan milyarlarca lira akacak. Bu arada çiftçinin bu peşkeş için tarlasına tütün ekmesi yasaktır. Üreticinin hali işbirlikçinin umurunda olmayacak.

Ne diyordu üstat Neşet Ertaş, Erdoğan’a: “Fakirin bir cuğarası var, dokanma.” Yerli ve Milli AKP bizim olanı bize kakalayanın yüzsüzlüğünü büyüttü. Sadece halkın cuğarasına değil, tütün ektiği tarlasına, emeğine de göz koydu.

Mutlaka güncel bir son mu arıyorsunuz? Arsızlığın, hainliğin, hırsızlığın, işbirlikçiliğin hazin öyküsüdür bu. Hesabı da soruldu üstelik. Halkın tepkisini ‘mazbata fetişizmi’ diye küçümseyenler formül arıyor. O tren iktidar açısından kaçtı.

Hey Jolly’nin ya da Hacı Ali’nin ruhu şad olun, 24 Haziran referandumundan önce ürününü ekmesine izin verilmeyen, malı depoda çürüdüğü için borçlarını ödeyemeyip kendisini yakmaya kalkan Malatyalı çiftçi Metin Çelik’in kulakları çınlasın.

Bizim olanı alma, aldığımızı büyütme zamanıdır şimdi. Sar bir cigara onlardan olsun!