Google Play Store
App Store
Fetullahçıların mirası: Dizi görünümlü itibar suikastı

İktidar, seçimlerin ardından baskılara kaldığı yerden devam ediyor. Devlet taarruzunun son hedefi olan gazetemiz yazarlarından ve TELE1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, ekranda PKK lideri Abdullah Öcalan ile ilgili yorumları nedeniyle tutuklandı. Bu da yetmedi; RTÜK, TELE1’nin ekranını 7 gün süreyle kararttı ve kanala idari para cezası verdi. Çözüm Süreci’nde beslediği gazetecilere Öcalan güzellemesi yaptıran, 2019 yerel seçimlerinde Öcalan’ın mektubundan medet uman ve bu mektubun herkesçe duyulması için büyük bir çaba sarf eden iktidar, Yanardağ’ı “terör örgütü propagandası yapmak” karalamasıyla cezaevine gönderdi.

Merdan Yanardağ’ın tutuklanması elbette iktidarın medyaya yönelik susturma politikasının bir parçası. Türkiye’nin nasıl idare edildiğiyle ilgili gerçekleri halka ulaştırmaya çalışan gazetecileri ve medya organlarını devre dışı bırakmak için fırsat kollayan Saray rejimi, Yanardağ’a da bu hedef doğrultusunda kelepçeyi taktı.

Ancak rejimin başka bir siyasi hesabı daha var. İktidar, muhalefetin kendisine karşı güçlü bir blok olarak durmasını engellemek için özenle seçilmiş siyasi gündemler, farklı kamplaşmalara ortam hazırlayacak tartışmalar üretiyor. Seçimlerden önce muhalefet cephesini “milli güvenlik” meselesi başta olmak üzere ideolojik ayrım noktaları üzerinden dağıtmaya çalışan Erdoğan yönetimi, şimdi aynı taktiği Yanardağ üzerinden uygulamaya koyuyor. Bu plan sonuç vermesinin yanında iktidarın işini de kolaylaştırıyor. Yanardağ’ın tutuklanma sürecinde İYİ Partililerin yarattığı rüzgârın, baskı çarklarının dönmesine nasıl yardımcı olduğunu gözden kaçırmamak gerek. AKP, çok işlevsel olan “terör” kartıyla muhalefetin sağ koluna sürekli tarihsel pozisyonunu hatırlatıyor ve bu akstan istediği enerjiyi rahatlıkla üretiyor.

***

Bu arada rejim, baskı düzenini kalıcı hale getirmek için enstrüman havuzunu genişletmeyi de ihmal etmiyor. TRT’nin “tabii” adlı dijital platformu 5 farklı dil seçeneğiyle 7 Mayıs’ta faaliyete başladı. Platformda yaklaşık 30 içerik bulunuyor. Önümüzdeki dönemde platformun uluslararası pazara da açılması planlanıyor. Platformun en dikkat çeken dizilerinden biri, “Metamorfoz: Kırılma” adlı yapım oldu. İlk bölümünden anlaşıldı ki bu iş tamamen 6 yıldır cezaevinde bulunan Osman Kavala’yı ve onun “tezgahı” olduğu sanılan ama özünde bağımsız bir halk ayaklanması olan Gezi Direnişi’ni itibarsızlaştırmak amacıyla üretilmiş. Diziyi “Leyla ile Mecnun” dizisinin yönetmenlerinden Murat Onbul çekiyor.

Bir dönem Fetullahçıların kanalı Samanyolu TV’de “Tek Türkiye” ve “Kollama” gibi diziler yayınlanırdı. Bu dizilerde kumpas davaları, seküler-muhafazakâr gerilimi ve ülkenin tarihsel siyasi kırılmalarına ilişkin birtakım açık ya da örtülü mesajlar verilir, yürütülen yargı operasyonlarına yönelik toplumsal rıza üretilmeye çalışılırdı. Örneğin Yalçın Küçük, kaşkolü ve kalpağıyla “Kaya Minik” karakteri üzerinden karikatürize edilir ve yerden yere vurulurdu. Dizilerde seküler imajla resmedilen karakterler hep kötü ve ikiyüzlüydü; mutlaka ahlaksız işlere bulaşır, kaypak ve içten pazarlıklı olurlardı. Her zaman yabancılarla işbirliği halinde memleketin zararına planların içinde yer alır, “milletin adamlarını” engellemeye çalışırlardı.

Metamorfoz dizisini izleyince iktidarın yeni dönemde Fetullahçı çetenin algı çalışmasını örnek aldığı net şekilde fark ediliyor. Elbette dizi, geçmiş dönemde üretilen emsallerine göre çağın teknik imkanlarının avantajını kullandığı için daha eli yüzü düzgün görünüyor. Ama selefleri gibi mantıksızlık çukurunda oradan oraya savruluyor. Çocuksu bir dille “büyük resmi” göstermeye çalışıyor. Pis işlerin çekildiği mekanlar, alta yerleştirilen üçüncü sınıf gizem müzikleri, dizinin başında edinilen yan sanayi Hollywood yapımı intibasını pekiştiriyor. Senaryonun inandırıcılık düzeyi zaten evlere şenlik. Osman Kavala’yı temsil eden Teoman Bayramlı karakteri de adeta FETÖ dizilerinden günümüze fırlamış gibi. Aslında göründüğü gibi olmayan, başka aidiyetlerle yaşayan, bir eli yağda bir eli balda, sinsi, yabancı istihbaratlar için çalışan bir “devrimci kapitalist”… Dizinin jeneriği ise ana hedef olan Gezi Direnişi’ne gönderme yapıyor.

Normalde insan bu işin içinde yer almaya utanır. Osman Kavala, 2017’nin Kasım ayından bu yana cezaevinde. Tutukluk sürecinde AİHM tahliye edilmesine karar verdi ama karar mahkemeler tarafından uygulanmadı. Çünkü Erdoğan’a göre AİHM’in ne dediği Türkiye’yi ilgilendirmiyordu. Geçen yıl nisan ayında, milletvekili seçilmesine rağmen tahliye edilmeyen Can Atalay ve diğer hak savunucularıyla birlikte hapis cezasına çarptırıldı. Kendisini haklı bulun bulmayın, Kavala hakkındaki yargı süreci cezası Yargıtay tarafından onanmadığı müddetçe hâlâ devam ediyor. Açık hukuksuzluğa maruz bırakılmış, yıllardır tuhaf delillerle rehin tutulan, her şeyin ötesinde yargılama süreci devam eden bir insan hakkında, üstelik beraat ettiği casusluk suçlamasını da meze ederek kamu kaynaklarıyla olumsuz kanı oluşturmak uğruna çırpınan böylesi bir diziye katkı sunmak için kişinin ahlak denen kavramla çoktan vedalaşmış olması gerekir. Buna sanat dünyasından güçlü bir tepki gelecek mi, onu da göreceğiz.

***

Bir tarafta “tehdit” olarak görülen medya organları susturulup gazeteciler tutuklanırken, diğer tarafta bütçesi halkın vergilerinden oluşan devlet kanalı aracılığıyla iktidarın hedeflerine uygun kurmaca siyasi diziler üretiyor. Türkiye’nin distopik karanlığı AKP eliyle büyüyor.

Önümüzdeki dönemde bu tip yapımlarının sayısının artacağı, toplumun güncel siyasi konuları algılama ve yorumlama biçimini belirlemek için iktidarın elinden geleni ardına koymayacağı ortada. İktidara artık “haberciliğin” sınırları da yetmiyor. Bu nedenle Fetullahçıların yol-yönetimini kendine miras alan siyasal İslamcı düzenin hegemonyasına başkaldıran tüm muhalefet unsurlarının, siyaseti geniş kapsamlı bir mücadele alanı olarak ele almasında ve buna uygun bir strateji üzerine düşünmesinde yarar var.