Fırtına Ortadoğu jeopolitiğinde yaşananları anlatmak için kullandığınız metaforsa kaptanların marifetiyle “mükemmel fırtına”ya dönüşecek korkunç bir savaşın içine düşmek işten bile değil.

Mükemmel fırtına”nın artık daha ciddi olasılık olduğu fırtınalı bir denizin ortasındayız. İsrail dron ve füze saldırılarına yanıt verecek mi vermeyecek mi derken, Tel Aviv üstlenmese de, yanıt dün İran’ın nükleer tesisler şehri Isfahan’daki patlamalarla geldi.

Bu yazı yazılırken henüz Hamas lideri Haniye ile görüşmemişti ama öyle görülüyor ki “bizim kaptan” gemiyi Ortadoğu’nun kaybeden aktörü Müslüman Kardeşler’i ve iç politikada durumun idaresini önceleyerek yüzdürmeye çalışıyor. İkisi de fırtınadan zararsız çıkarılabilmek için tutunulabilecek dallar değil!

İslami tabanın İsrail konusunda sıkıştırması, kaptanı Hamas’ı Kuvâ-yi Milliye ile eşitleyen bir retoriğe sürükledi ama bunun muhalefete yönelmiş kitlelerdeki karşılığı olumsuz. Kaptan, sürekli zikzaklar yapan çizgisi ve bir söylediğinin tam tersini söyleyip yapmasıyla da güven vermiyor.

Oysa fırtınalı bir denizden çıkabilmenin önkoşulu güven veren, aniden patlamayıp sakin kalabilen, kontrolü hiç kaybetmeyen, her zaman yolcuların ve geminin güvenliğini önceleyen bir kaptan!

İçeride ve dışarıda kaptanın değişebileceğini düşündürmeye başlayan seçim sonuçları nedeniyle, kaptan köşkündekiler bile dümendekinden kuşkulu!

Fırtınalı denizin en öne çıkan kaptanı Netanyahu. Kendini ve iktidarını koruyabilmek için, bölgeyi “mükemmel fırtına”nın içine atacak her hamleyi yapabileceğine inanılıyor.

Ancak, bütün dünyanın yaptığını yapıp, halklarının isyanına aldırmaksızın Gazze’de katliamı sürdürüyor ve İran’ı vuruyor diye tek başına Netanyahu’yu “günah keçisi” ilan etmek kolaycılık.

İsrail onun iktidarı öncesinde ayarlanmış iyi işleyen bir sistem ve olup bitenlerin yapısal boyutları var. Yıllardır süren vahşi yasadışı yerleşimle ilişkisi var. Ortadoğu’da yeni bir tasarım peşinde koşan Batı’nın, İsrail’le birlikte Arapların hemen hepsinin tehdit olarak gördüğü İran’ın elini kolunu kırıp etkisizleştirme planlarıyla ilişkisi var.

Başarır ve Ortadoğu’da yeni bir düzen kurabilirlerse, halkların karşısına, bunun bedeli olan kanı “günah keçisiNetanyahu’nun sırtına sarıp ellerini yıkayarak çıkabilecekler.

Şimdilik, Netanyahu dikkatleri Gazze’den uzaklaştırıp, Batı’yı İran’a karşı yanına çekme kazancını elde etmiş görünüyor.

Tarihi ve köklü bir devlet aklı olan İran, molla rejimi altında o akıldan kalan neyse, işte onunla bölgedeki bir diğer “kaptan”. Isfahan saldırısı ardından da “küçük bir saldırıydı, engelledik” şeklindeki alt perdeden tepkisine ve İsrail’e yolladığı 300 füze ve dronun etkisi(zliği)ne bakıp krizdeki tavrını makaraya sarıp karikatürize etmek hata olur.

İran, saldırısının çapı, silahlarının ve hedeflerinin çeşitliliği ile İsrail’in ve bölgedeki Arap ve Batılı müttefiklerinin savunma yeteneklerinin çoğunun ortaya çıkmasını sağladı. Saldırısını ABD’ye önceden haber vermesi zaten geniş çapta bir hasarı değil, olası yeni saldırılarda kullanabileceği taktiksel bilgiler edinmeyi hedeflediğini düşündürüyor ki bunu da edinmiş oldu.

Küçük” karşılığıyla belki İsrail de İran’ın savunma sistemlerini test etti.

Öte yandan İran, Arap devletlerinin kendisine karşı konumlandığı ve Ürdün’ün bunu eylemli olarak gösterdiği son olayda, İsrail’in “dokunulmazlık” imajını sarsan ve “İsrail’e karşı direnen tek devlet” imajıyla, Arap devletleri ile halkları arasında bir çatlak daha açtı.

Ne yazık ki, içinden geçmekte olduğumuz fırtınada bölgeyi sakin sulara taşıyacak kaptanlar yok. Umut halklardan yükselecek barış seslerinde!