G20 toplantısı “1944’de toplanan Bretton Woods Konferansı sonrasının en kapsamlı etkinliği” olarak değerlendirildi. Kimileri hızını...

G20 toplantısı “1944’de toplanan Bretton Woods Konferansı sonrasının en kapsamlı etkinliği” olarak değerlendirildi. Kimileri hızını alamayarak “yeni bir dünya düzeninin” başladığını müjdelerken, kimileri ise “ikinci Bretton Woods” çığlıkları atmaya başladı.
Bu tür nitelendirmelerin gerçekçi olup olmadığı tartışmalı. Ama tartışılamayacak tek şey, yeni dünya düzeni kurulmaya çalışılırken G20’nin zengin ülkeleri olan G8 dışındakilerin (Türkiye’nin de yer aldığı grup) tümüyle devre dışı bırakıldığı gerçeğidir. Kararlar G8 ülkeleri tarafından bir hafta öncesinde alınmış ve gazetelerde çarşaf çarşaf yayımlanmıştır. Yani kararlar G8 tarafından alınmış, imzası G20’lere bırakılmıştır.
Şurası bir gerçek ki, Zenginler Kulübünün ürettiği çözüm önerilerinin dünyanın geri kalan ülkelerinin yaşadıkları krize merhem olabilmesi mümkün gözükmüyor. Kaldı ki, kararlar G8 yerine G20 tarafından oluşturulmuş olsaydı da gerçek pek değişmeyecekti. Çünkü G20 dışında kalan ülkelerin büyük çoğunluğu yoksul konumda olan ülkelerden oluşuyor.
Ancak bu tespitten, yeni dünya düzenini G8 ülkeleri oluşturacaktır ve diğer ülkeler buna tabi olacaklar sonucu çıkartılmamalıdır. G8 ülkelerinin işbirliği yapma, birlikte hareket etme kararı almaları, uygulamada uzlaşacakları anlamına gelmiyor.
Fazla uzağa gitmeye gerek yok. Aynı ülkeler grubu (G8) bundan üç ay önce Washington’da toplandılar ve 50 maddelik bir karar metni çıkardılar. Ama o maddeler kâğıt üzerinde kaldı. Çünkü her ülke kendi derdine düştü. Sadece G8 mi? AB ülkeleri arasında da aynı sorunlar yaşandı ve krize karşı ortak bir program hazırlanıp uygulamaya konamadı. Hatırlanacaktır, Macaristan Başbakanının AB’den yardım ve kredi talepleri Sarkozy ve Merkel tarafından reddedilmiş ve Macaristan Başbakanı bunun üzerine “isteklerimizi kabul etmeyerek AB içinde yeniden demir perde ülkeleri oluşturuyorsunuz” diye tepki göstermişti.
Sorun bugün de devam ediyor. Dolayısıyla G20 toplantısında G8 önderliğinde tasarlanan yeni dünya düzeninin oluşup oluşmayacağı, oluşacaksa ne yönde oluşacağı ve gelişeceği belirsizliğini koruyor. Ancak şurası kesin, G8 içinde Avrupa ülkelerinin finans sektörü üzerindeki sıkı denetim istemi ABD tarafından kabul edilmiştir. Yani, krizin finans sektöründeki kuralsızlaştırmalardan kaynaklandığı kabullenilmiş ve dünyaya ilân edilmiştir.
Krizle ilgili teşhis bu olunca, doğal olarak yeniden kriz yaşanmasını önlemek amacıyla uluslararası düzeyde bir Kurum oluşturulması öngörülüyor. Bu yeni Kurumun adı, Finansal istikrar Kurumu (FiK). FiK kırılganlıklara karşı piyasa oyuncularını uyaracak. Yani, bir tür rehberlik görevi üstlenecektir.
Bu Kurumun dünya krizinin üstesinden gelmede önemli bir katkısının olamayacağı açıktır (geliniz bununla ilgili ayrıntılı bir değerlendirmeyi yer darlığımız nedeniyle başka bir yazıya bırakalım). Çünkü krizle ilgili yapılan teşhis yanlıştır. Dolayısıyla, çözüm de uygun bir çözüm değildir. Oysa, yaşanan finansal piyasaların krizi değil, kapitalizmin krizidir. Böyle bir teşhisi doğaldır ki, G8 ve G20’lerin yapması ve kabul etmesi beklenemez. Bunun mantıksal sonucu olarak da teşhis gerçekçi olmayınca çözüm önerileri de zaten gerçekçi olamaz.