Kendimi kandırmak isterim bazen. Zihnimi durdurmak ya da “dünyaya bir daha mı geleceğim, bana ne olan bitenden” deyip çekip gitmek. Çizdiğim bu yalan tablo hemen dağılır. Elimde olsa bir gece tüm memleket hallerinden sıyrılıp uyumak isterim de, uyutmaz memleketin hali. Hele bir de olan biteni seziyorsanız…

Cumhuriyet gazetesi bir anda gündem belirleyen yayınlara başlayınca hemen kulak kesildim o yöne. Servis Cemaat’ten geliyordu ve liberal kalemler sahne almıştı. Not ettim kenara. Çaresiz kalan Cemaat suçlarını, yoksa günahlarını mı demeliyim, örtmek için erdem tacirliğine soyundu. İyi ki bu yayınlar oldu. Gazeteyi eleştirmem. Bilgi ve haber toplumsal yarar sağlıyorsa elde tutmak suçtur. Lakin denklem pek acayip… Özellikle yeni kalemlere dikkat…

Kılıçdaroğlu tarihi pas attı ve “HDP barajı geçsin isterim” dedi. Bu gollük pası yılgın insanlar fırsat bildi ve gole çevirdi. Zekice bir hamleydi. Herkes kazandı. Ama işte o günlerde Kemal Derviş sahne aldı. Bunu da yazdım kenara. Üstelik ortada fol yok yumurta yokken “CHP hükümetinde bakanlığı kabul ettim” dedi Derviş. Seçimlerde liberal saldırıdan söz etmek yasak olduğu için herkes üstüne yattı bu gelişmenin.

Herkesin ortak düşmanı tiran olduğu için büyük uzlaşı gerçekleşti. Doğrusu sarayında yapayalnız kalıp “Ben şimdi ne halt edeceğim” diye düşünmesi hoşuma gidiyor. Ama işte, kıllanmamak elde değil. Baykal çıktı sahneye. Baykal’ın çıkışını da hemen notlar arasına aldım. Bir; Erdoğan’ı Meclis’e o taşıdı. İki; aralarında gizli bir görüşme yapıldığını biliyoruz o dönem ve bunun içeriği açıklanmadı. Üç; kaset şantajını yapanları bildiği halde Baykal bunun peşini kovalamadı. Şimdi yine sahnede! Niye?

Erdoğan’ın gizemli görüşmeleri az değil malum. Mesela “Büyükanıt’la ne konuştunuz Dolmabahçe’de?” diye niye kimse sormaz. Orada ciddi bir anahtar var ve yukarıdaki süreci açıklayabilir. Nasıl oldu da ordu bir anda askerlerini Cemaat’in eline verdi? Neden? Hangi tehditle? Bunu da iliştirdim notlar arasına. Baykal ve Derviş’i görünce…

Açıklanmayan bir diğer sürekli ve gizli görüşme ‘Öcalan’la olan. Mesela Paris’te öldürülen üç kadın hakkında kimse niye soru sormaz. Bir gecede kırk kişi öldüğünde, neredeyse darbe günlerine döndüğümüz o kırk sekiz saatte ne oldu da, aniden su duruldu? Mesela, Hakan Fidan, Efkan Ala, Yalçın Akdoğan ile ne konuşuldu? Neden bu isimler üzerindeki sis perdesini aralamaz ‘Kürt Siyasal Hareketi’? ‘Gezi’ çocuklarının cinayetleri aydınlanacaksa buradan başlanabilir. Bu rol kime düşer acaba?

Başta TÜSİAD olmak üzere patronlar açıktan konuşmaya başladı. “Hemen konumuza dönelim para kazanalım” demeye başladılar. Yani geçmiş geçmişte kaldı, artık işimize bakalım diyorlar. Bunun altı çizilmeye değer. Yani hak, hukuk meselesi o denli gerekli değil memlekete. Eh, zaten paçayı kaptırmış yalnız padişah için bu iyi olanak. Kimse yargılanmak istemez. Eskiden yargılananlar da kusura kalmayacak artık… Mesela bu da iyi soru. Yani kimsenin bunu sormayışı, iyi soru…

CHP dışarı çaktırmasa bile, AKP ile koalisyona hazırlanıyor. Tabanı kaybetme pahasına birkaç isim bunun için çırpınıyor. Tezgâh hazır. Ülke hükümetsiz kalmasın bahanesiyle birkaç bey, bakan koltuğuna oturacak. Bu varsayım değil, net bilgi. İsimleri de biliyorum. Kaynağım güvenilir. Direnen üyeler var MYK’de. Bunu neden yapıyorlar, işte onu kestiremiyorum ama. Sorularımdan biri bu… Muhtemelen buharlaşmış CHP yerine, geniş koalisyonlu HDP isteyenler var. Düşünmek lazım…

MHP sanki hiç yok gibi. Oysa her riskli anda AKP’nin can simidi oldu. Garip bir durumla dördüncü parti durumundalar. Ketum tutumları her zaman dikkat çekicidir. Derviş’in AKP’yi iktidar yapma sürecini anımsayın. Koalisyonu dağıtan ve erken seçim isteyen kimdi? Üstelik kaset şantajına pek çok üst düzey yöneticisini kaptırmış bir parti… Neden açıktan bu işin peşini kovalamaz? Ne Baykal, ne de MHP… Tuhaf değil mi? Her an AKP’yi ipten alma gücüne sahipler. Bunu da alalım not arasına…

Demem o ki; sanıldığı gibi Meclis dört partili değil aslında. Erdoğan’dan kurtulmak isteyenlerin koalisyonu kazandı. Sanılanın tersine ‘yalnız padişah’tan en çok kurtulmak isteyen Davutoğlu’ydu. Şimdi artık bir partisi var. Eğer Gül’ün hamlesine dayanırsa sahici bir siyasi kimlik olabilir. Gül ne âlemde derseniz… Bence tüm bu liberal ortamın gülümseyen yeni Özal’ı olmaya hazır.

Tüm bu lüzumsuz sorular düşüyor aklıma. Memleket hareketlendi diye sevinen çok. Oysa liberal saldırı ve onun kalemşorları yine her yanda. Kolay forma değiştirdikleri için, yeni takımlarıyla çıkacaklar sahaya. Bunu da yazın bir kenara. Tüm bunları neden yazdım derseniz…

Birbirine düşman sanılan, uzlaşmaz görünen siyasi hareketlerin tamamı aynı yoldan yürüyor. Kurnazlığın adına siyaset denmesi ne kötü…